Gaziantep'in 90'cı Kurtuluş Yıldönümü

‏ Şehitlerimizi Anarken Gazikent Üniversitesi adını şehrimizden alan yeni bir bilim yuvası. Şehrimizin Fransız işgalinden kurtuluşunun 90. yılını kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde Fransa’nın sözde Ermeni soykırımını inkâr edenlerin hapis ve para cezasına çarptırılmasını yasalaştırmaya çalışmasını esefle karşılıyor ve protesto ediyoruz.

Gaziantep'in 90'cı Kurtuluş Yıldönümü

Papa II. Urban İlk Haçlı Seferini 25 Kasım 1095 günü Clermont Konsili'nde alınan bir kararla başlamıştı. Modern Haçlılar ise 11 Ocak 1920de Antep’i işgal etmişti.

 Antepliler baskı, zulüm ve işkencelerle süren 11 aylık işgali 6317 evladını şehit vererek sonlandırdılar. Bundan dolayı da, şehrimizi işgal etikleri 11 ay boyunca bizler Fransızları, Fransızlar da Anteplileri yakından tanıdı. Bundan sadece bir kesit sunmak istiyorum.

Tarih 20 Mayıs 1920. Antep’te güzel bir bahar günü. Ancak hiçbir Antepli bu baharın güzelliğini umursamıyor. Fransız işgali tüm zulüm ve baskısıyla beş aydır sürüyordu. Belki de tarihte ilk kez, Antepliler sahreye çıkmıyordu. Ne kebabın tadı, ne de baklavanın lezzeti kalmıştı.

Sabah erkenden Karagöz Camisinin avlusunda bir hareketlilik vardı. Camiinin yaşlı imamı Mehmet Hoca sabah namazını kıldırmış, ama hala camideydi. Pazarcık’ın Kürt Elif köyünden gelmiş ve milli mücadeleye katılmış olan Karayılan ve adamları da camideydi. Karayılan da köyünde İmam-Hatiplik yapmıştı. Kendi köyünde kendisine Molla Mehmet denmesinin sebebi de buydu. Ağa olan babası vefat edince, on altı yaşında aşiretin başına geçmişti.

Antep işgal edilince “bana ne” dememiş, diyememiş bir yiğit adamdı. Köyü Antep’e altmış km uzaklıkta olmasına rağmen gelişmeleri yakından takip ediyordu. Antep’ten gelen haberler iyi değildi. Fransızların zulmünden halk inim inim inliyordu. Tüm Antep kenetlenmiş, bu zulüm zincirini parçalamaya çalışıyordu.

Şahin Bey Kilis yolundan gelen Fransızları durduramamıştı. Son kurşununu sıkana kadar dayandı. Hırsından tüfeğini kırıp düşmana saldırdı. Üzerine sel gibi gelen düşmana karşı “memleket kadar büyük yumruklarını” sıkarak durdu. Fransızlar aziz bedenini çiğneyerek köprüyü geçtiler ve Antepe işgale başladılar. Küçük Kamil ise, annesinin peçesine ve namusuna uzanan Fransız elini kırmaya çalışırken, şehit edilmişti.

Antep işgal edildiğinde Karayılan köyünde sakin bir hayat sürüyordu. Ancak bir İslam beldesinin kâfirler tarafından işgali ona çok ağır gelmişti. Tamamen kendi insiyatifi ve vatanperverliği ile aşiretinin önde gelen şahsiyetlerini toplar. Antepin işgalini ve halkın durumunu enine boyuna tartıştı. Aşiretiyle beraber silahlanmaya ve savaş hazırlığına karar verir.
Küçük kardeşi Şiro Mamo’ya 500 altın vererek, Maraş’a silah almaya gönderdi.  Aşiretini bu şekilde silahlandıran Karayılan, aynı zamanda da Antep’deki direnişin lideriyle temas kurdu.

Antepe doğru yola çıkmadan, aldığı bir haberin gereğini yapması gerekti. Bir Fransız birliği Maraş’a mühimmat takviyesi yapacaktı. Bu birlik durdurulmalı ve silahlar ele geçirilmeliydi.

Karayılan’ın kahramanlığını ve aynı zamanda çok iyi bir stratejist olduğunu adamlarıyla gerçekleştirdiği ve tarihe “Karabıyık Baskını” olarak geçen bu baskın göstermektedir.

20 Ocak 1920 tarihinde, karlı ve soğuk bir günde, sadece kendisi ve kardeşi atlı, diğer adamları ise piyade idi. Fransızlar ise 4 süvari iki piyade birliği ve 40 nakliye arabasından meydana geliyordu. Karayılan ve adamları Fransız birliğine Karabıyık köyü civarında saldırarak tam bir yenilgiye uğrattı. Fransızların yarısı öldürülmüş, 50 kadarı da esir edilerek köye getirilmiş; tüm silahlarına da el konulmuştu.

Şimdi sıra Antep'e gelmişti. “Öl” dese, ölüme gözünü kırpmadan gidecek adamlarıyla Mart ayında Antep'e geldi. Onun gelişi birçok şeyi değiştirmeye başladı. Kahramanca savaşması ile dillere destan, düşmanların ise korkulu rüyası olmuştu.
Karayılan ve adamları 20 Mayıs 1920 günü Karagöz Camisinin avlusunda erkenden toplandılar. Sabah namazını cemaatle kıldılar. Karayılan yaşlı İmam Mehmet Hoca ile sohbet ederken, adamları çorbalarını içiyordu. Birazdan kıyamet kopacaktı. Ne olur, ne olmaz her zaman yanında taşıdığı; ağalığının ve liderliğinin sembolü olan gümüş kamçısını Karagöz Camiinin yaşlı imamı Mehmet Hocaya uzattı: “Hocam! Bu gümüş saplı kamçım yanında emanet kalsın. Gelirsem alırım. Gelmezsem obamda annesinin yanına bıraktığım bir yavrum vardır. Ona baba yadigârı olarak gönder. Bize dua et.”
Daha sonra, Karayılan hala çorbalarını içen adamlarına tarihi konuşmasını yaptı: “Arkadaşlar çabuk olunuz. Vakit geçirmeden düşmana saldıracağız. Düşmana kendimizi göstereceğiz. Bu yurdun evlatlarının ne yaman erler olduğunu düşman bilmelidir. Bizler bugün için dünyaya geldik. Yurdumuzda düşmanın dolaşmasına tahammül edemeyiz. Arslanlar diyarı Antep’e düşman gelmekle aldanmıştır. Düşmana karşı geleceğiz ve toprağımızda yabancıları bırakmayacağız. Onlara bu yerleri mezar yapacağız.”

Adamları çabuk davrandı. En önde Karayılan hep birden düşmana saldırdılar. Getirilen tekbirlerle yer gök inliyordu. Önde aslanlar gibi savaşan Karayılan’ı Fransızlar fark etmişti. Hemen onu hedef aldılar. Kısa süre sonra Karayılan kalbinden vurularak yere yıkıldı. Başına biriken adamlarına “beni bırakın” dercesine eliyle düşmanı işaret ederek hücuma devam etme emrini verdi.

Kurtulur umuduyla hemen hastaneye ulaştırıldı. Karayılan yolda şehadet şerbetini içmişti. Onunla beraber savaşan ve şehit olurken de yanında bulunan kardeşi Şiro Mamo’nun ifadesine göre “Karayılan eli ile düşmanı işaret ede ede son nefesini vermiş.”

 Karayılan’ın şehit olması, büyük bir üzüntü ile karşılandı. Ancak şehitlerin kanlarının ne kadar güçlü olduğu da bir kez daha görüldü. Şahine Bey, Karayılan, küçük Kamil ve diğer şehitlerin haberi halkta büyük bir galeyan ve kenetlenmeye sebep oldu. Antep iki cephe olmuştu: Bir yandan emperyalizmi temsil eden Fransızlar; diğer yanda ise Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Zaza, Sünni, Alevi tüm renkleri ile Antepliler. Fransa’nın bu gücü yenmesine imkân yoktu ve yenemedi. M. Akif’in dediği gibi "Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez”. Anteplilerin birlik ve beraberliği karşısında Fransızlar geldikleri gibi gittiler. Arkalarında yıkılmış yuvalar ve yaralılar dul kadınlar ve yetim çocuklar bıraktılar.

Şehitlerimiz ve gazilerimiz vatan, din, millet, namus ve hürriyet için kendilerini ifade ettikleri için bugün biz barış, huzur ve refah içerisinde yaşıyoruz. Bugünümüzü, onlara borçluyuz. Birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi bozmak isteyenlere en büyük cevabımız geçmişimizdir. Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Zaza kısaca tüm renklerimizle kardeşiz. Farklı etnisite ve inançlarımız ise zenginliğimizdir. Farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek; tarihten de ders alarak geleceğimizi şekillendireceğiz.

90 yıl sonra şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor; aziz hatıraları önünde hürmet ve muhabbetle eğiliyoruz.

Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR
Gazikent Üniversitesi Rektörü

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER