Bir haftada 20'den fazla Burhan Doğançay müzayedede satışı ilgi çekti

Burhan Doğançay, en popüler ve yaşayan en pahalı ressamımız. Müzayedede satışa çıkan 20 eseriyle koleksiyonerleri ve müzeleri yine peşine düşürdü.

Bir haftada 20'den fazla Burhan Doğançay müzayedede satışı ilgi çekti

Burhan Doğançay, en popüler ve yaşayan en pahalı ressamımız. Müzayedede satışa çıkan 20 eseriyle koleksiyonerleri ve müzeleri yine peşine düşürdü.

Akşam Gazetesinden Eyüp Tatlıpınar imzalı Burhan Doğançay haberi;
 Burhan Doğançay, hemen herkesin adını bildiği, en popüler ve yaşayan en pahalı ressamımız. Geçen hafta iki farklı müzayedede satışa çıkan 20 eseriyle koleksiyonerleri ve müzeleri yine peşine düşürdü. Kendisi bu duruma ne diyor? Resimlerini 'Beyaz Türkler'in mi, 'muhafazakarların' mı almasını ister?

Burhan Doğançay, 2009'dan beri resimle arası iyi olmayanların bile adını bildiği bir ressam. Zira o tarihte Türkiye sanat tarihinin dönüm noktalarından biri yaşanmış, Doğançay'ın 'Mavi Senfoni' adlı tablosu 2.2 milyon lira gibi rekor bir miktarla Murat Ülker tarafından satın alınmıştı.
Vaktiyle Ankara'da hukuk, Paris'te ekonomi okuduktan sonra mutluluğu 1962'de gittiği New York'ta resim çalışarak bulmuş Doğançay. Uzun yıllarını dünyayı gezerek, gördüklerini tuvale aktararak geçirmiş. Resimleri uluslararası alanda önemli sergilere katılıp müze koleksiyonlarına girmiş. 2000'lerde döndüğü Türkiye'de çalışmalarını Bodrum'da sürdürüyor. Beyoğlu'nda kendi adıyla kurduğu bir müzesi var...
Doğançay 'Türkiye'nin yaşayan en pahalı ressamı' olma özelliğini 2009'dan beri sürdürüyor. Geçen hafta iki farklı müzayedede 20 tablosu satışa çıkarılınca; Koç, Sabancı gibi kalburüstü koleksiyoncuların peşinden koşturduğu bu tabloların ressamıyla görüşmek istedik...

HAKİKİ KOLEKSİYONCU KOLAYCA ESER SATMAZ
- Bir haberde görmüştüm; 'Eserlerimi koleksiyonlarda değil müzelerde görmek isterim' demişsiniz. Koleksiyonerlerin almasıyla müzelerin alması arasındaki fark nedir?
Müze resim almaz, zenginler alıp hibe eder, tüm dünyada böyledir. İyi bir koleksiyona girmiş eser, müebbet hapse girmiş gibidir ve tekrar tekrar satışa çıkmaz. Sanatseverlerin o eserleri görmesine vesile olur. Hakiki bir koleksiyoncu da kolay kolay eser satmaz. Ancak koleksiyoncu cübbesi altına saklanmış resim alıcıları, spekülatörler vardır; bir müzayededen alıp, bir sonrakinde daha pahalıya satıp para kazanırlar.
- Türkiye'nin en pahalısı sizin Mavi Senfoni resminiz. Onu alan Murat Ülker'in bir müze kurmasını ister miydiniz?
Bu başlı başına büyük bir konu. Her koleksiyoncu koleksiyonunda kaç adet resim olursa olsun kolayca müze açamaz, müze açmanın kriterleri vardır. Şahıslar koleksiyon sahibi olabilirler ve önemli koleksiyonları vardır. Müzeleri sanatçılar açar. Böyle yüzlerce müze var: Rodin, Picasso, Dali, Kahlo, Doğançay gibi. Gülünç görünebilir ama bu böyle. Sebebi de bir sanatçının koleksiyonu yoktur, sadece kendi eserleri vardır. Bu bakımdan Sayın Murat Ülker müze açamaz, fakat isterse dünyanın en önemli koleksiyonunu oluşturabilir, çünkü bunun için lüzumlu kaliteye ve geniş vizyona sahip bir şahıs. Türkiye'de elinde 10 - 20 resim olan müze açmaktan bahsetmeye başladı. Biraz garip buluyorum bu durumu.
- Özellikle son 10 yılda 'Anadolu Kaplanları'ndan, 'muhafazakar sermaye'den söz ediliyor. Bir eserinizi 'beyaz Türkler'in mi yoksa 'Anadolu kaplanları'nın mı almasını istersiniz?
Bildiğiniz gibi, Paris'te hukuk fakültesinde iktisat doktorası yaptım. Sermayenin muhafazakarı, liberali, komünisti, faşisti yoktur. Sermaye sahiplerinin kendi politik tercihleri vardır ve her türlü sermaye sahibi mükemmel bir koleksiyon sahibi olabilir. Yeter ki sanatı sevsin, biraz bilgili olsun. Benim için hiç fark etmez. Tercihim, eserlerin kasalarda, spekülatörlerde, müzayedelerde 2 - 3 senede bir el değişmesi yerine, hakiki koleksiyonerler tarafından alınması.
GENÇLER BENİM GİBİ      50 YIL BEKLEMESİN
- Ama istediğiniz gibi olmuyor galiba; müzayedelerde resimlerinizin kapışıldığını görüyoruz sürekli...
Müzeler ve hakiki koleksiyoncular çoğaldıkça, müzayedelerde Hoca Ali Rızalar da, Çallılar da, Doğançaylar da az bulunacak ve yeni gençler bunların yerini alacak. Biraz hayal ama her şehrimizde bir resim müzesi olduğunu, her üniversitemizde bir resim sanat müzesi olduğunu düşünün... Dünyada binlerce müzayede evi var, buralarda kaç tane Rembrandt, Raphael gibi ressamlar satışa çıktı? Son on yıl ile de kısıtlamıyorum, belki bir tane. Geçtiğimiz hafta üç müzayedede 20'den fazla Doğançay satışa sunuldu, bunu biraz ekstrem buluyorum.  
- Kendinizden sonraki kuşağın önemli isimleri arasında gördüğünüz belli başlı isimler var mıdır?
İsim vermeyeyim ama her yaştan yetenekli pek çok sanatçımız var. Yeter ki kendilerine imkan ve şans verilsin, benim gibi 50 yıl beklemesinler. O zaman Türk ressamları da resim dünyasının birinci liginde rahatça oynayabilecekler. Futbolcularımız dünyanın en önemli takımlarında oynuyorlar, yıllar önce benim futbol oynadığım dönemde böyle bir şeyi düşünmek dahi hayaldi. Güzel sanatlarda da yılmadan çalışarak istediğiniz yere varabilirsiniz. Fransızların güzel bir sözü vardır; 'İstemek, yapmaktır.' Öğrenciliğimden beri buna inanırım. Kısa zamanda köşeyi dönmeyi hedeflemek kötü bir düşüş yoludur.
- 10 yıl önceki retrospektifle Türkiye'deki ilk serginiz açıldığında 'Bu sergiler dünyanın resim alanında gelişmiş ülkelerinde müzelerde olur. Biz de maalesef müze yok...' demişsiniz. Bu 10 yılda yaşanan değişimi hızlı buluyor musunuz?
O lafları söylediğim zaman memleketimizde ufacık, ne olduğu belli olmayan tek bir resim heykel müzesi vardı. Çoğu kişiye göre önemli ve hızlı değişiklik oldu. Bana göreyse daha fazla ve hızlı çalışmamız gerekiyor. Rönesans'ı atlamışız, beş asırlık bir handikap. Ekonomi büyüdükçe, sermaye birikimi arttıkça ve en önemlisi memlekette huzur oldukça her sahada olduğu gibi resim alanında da güzel şeyler göreceğiz. O soruyu sorarken unutmayın ki bütün dünya hızla gelişiyor. Geçmişinde modern resim sanatı olmayan memleketlerin ressamları, Çin ve Hindistan gibi, bugün dünya resminin birinci liginde oynuyorlar.
- İstanbul'da son yıllarda canlı bir sanat atmosferi yaşanıyor. Yakın gelecekte İstanbul uluslararası düzeyde bir sanat merkezi olabilir mi?
Neden olmasın? Yalnız unutmayalım, bütün önemli şehirler aynı hedef için çalışıyor. Planlı, gece gündüz durmadan çalışmak gerek.

ÖNCE AİLEN, SONRA ÜLKEN, SONRA DÜNYA
- Yerli alıcının fiyat yükseltmesi uluslararası alanda değerin artmasına vesile oluyor mu?
Yerli alıcı ve koleksiyonerlerin rolleri çok önemli. Bizim ressamlara dünyanın ilgisini çekmeyi, fiyat artışını onlar sağlayacak. Fransız resimlerini önce Fransızlar aldı, onları diğer ülkelerdeki koleksiyoncular takip etti. Bu formül her ülke için böyledir. Guggenheim Müzesi direktörü Thomas Messer şöyle diyor; 'Evvela seni ailen, sonra ülken destekleyecek, diğer ülkeler ondan sonra gelecek.' Türkiye'deki bir iki ressamın fiyatlarının artması, diğer tüm ressamların fiyatını arttırır. Fizikteki bileşik su kapları hikayesi gibi.

- Dünyanın büyük müzelerinde eserleri sergilenmiş önemli bir sanatçısınız. Mavi Senfoni'nin Türkiye'deki satışının, sanat hayatınız içindeki yerini nasıl görüyorsunuz? Görünürlüğünüzün artmasına katkı sağladı mı?
Dünya piyasasında görünürlüğümün artmasına büyük yardımı oldu. Beklediğim ve hak ettiğim bir sonuçtu, er geç olacaktı. Elli yıl çalışmamın ve bunca fedarkarlığın sonucudur. Tabii ki beklediğim, geç gelen bir sonuçtu.

- Farklı resim serileriniz arasında sizin için diğerlerinden daha fazla    öne çıkan bir seriniz ya da resminiz var mıdır?
Bütün serilerimin konusu biliyorsunuz duvarlardır. Benim için hepsi aynı seviyededir. Ben beğenmediğim, hatalı bulduğum bir çalışmayı yıllar sonra dahi olsa imha ederim. Onun için 'zayıf' denilebilecek çok az çalışmam piyasada görülebilir.

Tuvalin başına geçtim mi robot gibi çalışırım
- Bodrum'dan İstanbul'a taşınmayı, çalışmalarınız burada sürdürmeyi aklınızdan geçiriyor musunuz?
Bodrum'un iklimini ve yaşam şartlarını çok seviyorum. Belli bir yaştan, New York ve İstanbul'dan sonra huzur önemli. Ben zaten Bodrum'da değil Turgutreis'teyim. Burasına cennet diyorum. Sakin, trafik derdi yok.

- Çalışma temponuz yoğun mu? Bir gününüz nasıl geçiyor?
Düzenli ve disiplinli. Sabahları makul bir saatte atölyeme geçiyorum. Öğlene kadar çalıştıktan sonra yemek ve kısa bir istirahattan sonra çalışmaya devam ediyorum.

- Resim yapmadığınız sıralarda vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Okuyarak, gözlemleyerek, kafamda kompozisyon yaratarak. Kafamdaki kompozisyonu tamamlayıp tuvalin önüne geçtiğimde bir robot gibi çalışırım. Ayrıca eşim Angela ile terasımızın keyfini, evimizin asıl patronu kedimiz Rambo ile çıkartarak.

- Şu sıralarda işleriniz iyi mi? Üzerinde çalıştığınız yeni bir seri var mı?
İyi gidiyor, yurtiçinde ve dışında önemli resim ve fotoğraf sergileri olacak. Bir kaç yıldır 'çerçeveli duvarlar' üzerinde çalışıyorum. Enteresan bir konu ve yeni eserler yaratmaya devam ediyorum.

- Kapınızda duran, işlerinizin bitmesini bekleyen alıcılar olur mu?
Türkiye'de daha bu seviyeye gelinmedi. Zaten sanat hayatında nadir olan bir şeydir. Ucuza resim kapatmaya çalışan spekülatörlerden bahsetmiyorum tabii. Ismarlama resim de yapmıyorum.

- Futbol ve siyasetle yakından ilgilendiğinizi duymuştum. Bu iki konuda iyimser misinizdir kötümser mi?
Ben gerçekçiyim. Türkiye'nin bence üç ana meselesi var. Kültür, kültür, kültür... Kültürlü toplumlarda her konu, futbol ve politika dahil belli bir düzen ve ahenk içinde geçer. Yoksa ahenk de yoktur ve karmaş Kitapla  Barışma Söyleşileri ve Okumayı Sevdirme Atölyesiyle 5 okulda öğrencilere okuma aşısı yaptı.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner110

banner109