SİZ, BİZ, ONLAR

  SİZ, BİZ, ONLAR


Bir kere şu konuda anlaşalım. Bizler hiçbir zaman adaletli olamıyoruz. Bu yüzden de adalet beklediğimizde adaletin sembolü olan Themis’in kılıcını kendi boynumuzda görüyoruz. Sonrası hemen isyan falan filan… 


Dediğim gibi bizler adaleti çok yanlış algılıyoruz. Bize göre adalet, düşüncelerimizin bize hoş gördüğü bütün maddi-gayri maddi şeylerde hakkımız olduğu fikri üzerine kurulu bir kavram. Oysa adalet asla bu manayı içermez. Bununla birlikte adalet saf eşitlik de demek değildir. Adalet, hak edenin hakkı kadar hakkını alması demektir. Bizler ise maalesef bize hoş gelen şey neyse onu hak ettiğimizi düşündüğümüzden adaleti de böyle sanarak bir takım tavırlar içine giriyoruz. Bu da doğal olarak başkaca “aynı şeyi” talep edenler arası çatışma unsurunu ortaya çıkarıyor. Bu çatışma da adalet kavramının en temelinde bulunması gerekli olan mutabakat ortamını ortadan kaldırarak işleri çıkmaz bir paradoksa dönüştürüyor. 


İki bin altı yılında başlayan ve bazı vatandaşlarımızın darbe yapma iddiası ile yargılandığı yargılamayı hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Toplumun büyük bir kesimi halen ortada suç olduğuna inanmış değil. Bu inanmayan kesimin en büyük yakınmalarından birisi de bu davanın “siyasi” bir dava olduğu hususu. Ayrıca bu kesim bu yönüyle adaletli bir yargılama olmadığına da inanıyor. Diğer bir kesim ise davanın daha sonuçlanmasından çok önce, hatta en başlarında bile yargılananların suçlu olduğuna emindi. Kim neye göre düşünüyor diye incelemeye çalıştığımızda insanların gönül verdiği siyasi parti kimse ona göre düşündüğü ortaya çıktı.


Daha sonra bir spor kulübü başkanının yargılama sürecinde yine aynı iddialar, inanmalar, inanmamamlar başladı. Konuya ilgili halkın taraf olma süreci aynen yukarıdaki gibi işledi.
Bugün ise yolsuzluk iddiası ile bir takım vatandaşlarımız aleyhine yargılama süreci başlatıldı. Bu süreçte de hemen herkes bir taraf oldu. Hemen herkes peşinen kanaate vardı. Yine söz konusu dava siyasi bir dava olarak algılanmaya başlandı. 


Açıkçası her gün hiç yorulmadan devam etmeye çalıştığım adalet duygusunu aşılama çabamdan daha önce hiç yılmamıştım. Bugün ilk defa umutsuzluğa kapıldığımı itiraf etmeliyim. 
Yargılama hakkında en ufak bir fikrim yok o yüzden o konuya hiç girmeyeceğim. O mahkemenin işi. Benim derdim başka…


Darbe davalarında davanın siyasi olduğunu, bu yönüyle adaletsiz olduğunu düşünen ve bu yönde yakarışta bulunan vatandaşlarımız bugün kalkmış, yolsuzluk süreci ile ilgili, “Bu dava da siyasi ama oh iyi oluyor. İki sevmediğim kesim birbirlerini yesin” diyorlar. O gün sizin yakarışta bulunduğunuz şey bugün sevmediğiniz bir başka kesime olunca yapılan haklı mı oluyor? O halde sana yapılan yanlışların adaletsiz olduğunu düşünmüyorsun, sadece sana yapılmasını istemiyorsun demektir. Bunu bir not edelim


Bunca zamandır ezilen, zorbalık gören, gezi olayları sırasında alenen şiddete maruz kalanlar karşısında susup, şimdi kendilerine dokunulunca elinde ne tarz, bilgi, belge ve suç delili varsa ortaya koyan kahraman vatandaşlar, size gelelim. Hiç mi acımadınız o zamanın ezilen çocuklara? Hiç mi vicdanınız sızlamadı o bilgileri gizlerken? Sadece size dokunulduğu zaman mı Allah’ın adaletli olun hükmünü hatırlayacaksınız. Eğer birileri suçluysa ve siz onları kendi adaletsizliğinizi gizlemek için suçluyorsanız nerede adalet?


Peki bunca zamandır yargı kararları daha verilmemişken ekranlara koşarcasına çıkıp, yargılananların suçlu olduğunu, hepsinin cezalandırılması gerektiğini söyleyenlere ne demeli… O gün kimsenin insanlık onuru, hakları ve adalet hiç umurunuzda değildi de bugün sizden bazılarının evlatları, dostları, iş arkadaşları yargılanırken mi önemli? Sizden olmayanları peşinen suçlu ilan ederken bu masumiyet karinesi yok muydu? Ya da Çocuklar haklarını ararken ölünce, “aileleri sahip çıksın o zaman” derken sahip çıkılmasındaki kasıt neydi? Niye birileri haklarını ararken ölünce başı boş, aciz, akılsız oldular da birileri bir takım işlerden dolayı akıllı, sahipli, gemili memili çocuklar oldular? Bazı çocuklar nasıl bizlerin, yaşlılarımızın bile göremeyeceği serveti elde ettiler? Bazı çocuklar ise neden bir kuruş simit parası için öldüler? Bu ölen çocuklara oh iyi olmuş diyenler için şimdi acaba ilahi adalete mi tanık olacağız? 


Daha halen görmediniz mi aslında adaleti sadece kendinizin çıkarına olan şeylere göre yorduğunuzu? Görmediyseniz buyurun devam edelim.


Gerçek anlamda adaletli bir yaklaşım bir suçun sadece SUÇ olması sebebiyle cezalandırılabilmesi ile mümkündür. Bunun dışındaki bütün maksatlar işin doğruluğunu, düzgünlüğünü bozar. Adalet duygusunu sarsar ve verilen cezalar haklı olsa bile bir kesim asla tatmin olmaz, inanmaz. O yüzden birini kardeşiniz bile olsa başka hiçbir sebepten dolayı değil, sadece suçlu olduğundan dolayı ve öğrendiğiniz anda şikayet edeceksiniz. İşte o zaman gerçek manada adaleti arıyorsunuz demektir.


İkinci olarak size yapılan haksızlığın başkasına yapıldığını gördüğünüzde sırf ona sinir olduğunuz için o haksızlığa göz yumarsanız adaletten söz etmek bu sebeplerle de imkansızlaşır. O yüzden adalet konusunda haksızlığa uğrayana yardım etmeyi bilmelisiniz ki yarın sizden olmayanlar da siz haksızlığa uğradığınızda size yardım etsin. Bakın bakalım o zaman haksızlığa uğradığınızda yalnız kalacak mısınız ?


Ayrıca herkes egosundan ve ötekicilik belasından kurtulacak.  Kimse yandaş üretme savaşı adı altında insanların temiz duygularıyla oynamayacak. Böyle yapılmazsa, gözü, kulağı, vicdanı kapalı fanatikler ortaya çıkmaya devam edecek ve kraldan çok kralcı olmayı sürdürecekler. En sonunda da sahte krallar liderlik zehriyle zehirlenip kendinden olmayan halka zulüm edecek hale gelecek. O halde gerçekleri görecek iktidar için bu belalardan da kurtulmak şart. Ancak koyu, kendisine körü körüne bağlı taraftarı olmayan iktidarlar bu zehre karşı bağışıklık kazanacak ve sonuç olarak da adaletli yönetimler tecelli edecek. 


Özetle bugün tüm kesimlerin, hepimizin takkesini önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Eğer adaletli bir düzen istiyorsak hepimizin bu konuda atacağı mecburi adımlar var. Suçlular yandaş olduğu için saklanmamalı. Kimseye imtiyaz geçilmemeli ve kim haksızlığa uğruyorsa toplumun her kesimi o haksızlığa karşı çıkmalı. Kimse çıkarı devam ettiği için kimsenin suçunu gizlememeli. Yoksa yüzyıllar boyu bir arpa boyu yol gidemeyiz ve nice suçlular masum, nice masumlar suçlu olmaya devam eder. Ancak iktidar savaşlarında etekler dökülür de suçlular ortaya çıkar diye bekler dururuz. O güne kadar kim kimi ezerse yanına kar kalır. Kimse de adalet yüzü göremez. Unutmayın bugün ötekine yardım etmezseniz, yarın o adalet size de lazım olacak ve yanınızda kimseyi bulamayacaksınız. Bugünler hepimize ders olsun.


Michel de Montaigne’nin söylediği rivayet edilen çok güzel bir sözle bugünkü yazıyı noktalayalım. “Adaletin olmadığı yerde ahlak da olmaz.”


Av. ÖZGÜR UYSAL
YORUM EKLE