Van’daki deprem felaketinin üzerinden 1 gün geçti. Hastaneler  yakınlarının cenazelerini almaya gelenlerin hıçkırıkları, feryatlarıyla  inliyor. Teselli edebilmek için söylenecek o kadar az kelime var ki  “Elbiselerini almadan gitmem!!!!” "Bilgisayar evimi yıktı"
Filiz Aygündüz'ün Milliyet Gazetesinde yayınlanan binlerce hikayeden  biri, Van'dan bir deprem hikayesi; “Elbiselerini almadan gitmem!!!!” "Bilgisayar evimi yıktı"
Van’daki deprem felaketinin üzerinden 1 gün geçti. Hastaneler  yakınlarının cenazelerini almaya gelenlerin hıçkırıkları, feryatlarıyla  inliyor. Teselli edebilmek için söylenecek o kadar az kelime var ki
Her köşede bir dram var
“Elbiselerini almadan gitmem!!!!”  derken yeri göğü inletiyor kısık  sesinin gücünü yetirebildiği çığlıkları. Acısının çokluğundan yanına  yaklaşmakta zorlanıyor insan. En
 fazla 25 yaşında. Dizlerini dövüyor  Erciş Devlet Hastanesi’nin kapısının önünde, yanındaki akraba kadınların  tesellilerine duymaksızın. “Gel” diyorlar, “Gidelim”... “Gitmem” diyor,  “Elbiselerini almadan gitmem”. Eliyle gösteriyor, “Gidin getirin”  diyor. İşaret ettiği bir cenaze arabası; içinde kocası yatıyor. Önceki  gün alelacele çıkmış öğlen saatlerinde evden. Çarşıya gitmek için.  İnternet kafeye girmiş. Tam o sırada olmuş deprem. O yüzden “Bilgisayar  evimi yıktı” diyor: “Onun yerine ben öleydim oyy, kızı çok düşkündün  babasına, ben ona ne diyeceğim?”
Ekmeği için gelmiş
Az ileride 50 yaşlarında bir adam. Gözleri ağlamaktan kan çanağına  dönmüş. O da kardeşinin cenazesini almak için bekliyor. Hatay’dan gelmiş  kardeşi Erciş’e çalışmak için. Turban Oteli’nde kalıyormuş. Otel  enkazından ölüsünü çıkarmışlar öğle saatlerinde.
Hastanenin bulunduğu Vanyolu Caddesi üzerindeki her iki apartmandan biri  çökmüş. Enkazların üzerinde arama kurtarma ekipleri çalışıyor. Her  apartmanın önünde kırk elli kişilik topluluklar... Bir umut yerin  altından gelecek iyi haberi bekliyorlar.
Onlardan biri de 15 yaşlarında bir kız. Şoka girmiş konuşamıyor. Gözünü,  her bir taşın altından  çarşaflar, perdeler, masa örtüleri,  ayakkabılar, sandalye parçaları çıkan evine dikmiş öylece bakıyor.  Annesiyle, yedi yaşındaki kardeşi var içeride. Öyle keskin, öyle acılı  bakıyor ki, insanın soluğunu kesiyor. Yanındaki halası anlatıyor  hikayesini. Tam o sırada, karşı kaldırımdan babası işaret ediyor.  Koşarak gidiyor. Babası telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyor. Yanında  bir başka kadınla halasının yanına geri dönüyor. Sesler geliyormuş yerin  altından, babası söylemiş. Yanındaki kadın anlatıyor. Üçü birbirine  sarılıp sevinçle acı arasında sarmaş dolaş oluyorlar. Umut ettikleri  manzaranın vahameti anlatılır gibi değil. Taş, toprak, demir, vinçlerin  kaldırmayı çalıştığı devasa kütleler. İnsanın her koşulda, umudunu  kesmeyeceğini anlatıyor, olabilecek en acı hikayede.
Biraz ileride bir başka kadın, ablasıyla iki yeğeninden birinin ölüsünü  çıkarmışlar, diğerini beklediğini söylüyor. “Annesinin memesindeydi ağzı  çıkardıklarında, kırk günlüktü daha. Ablam gencecikti, lohusa..” diyor.  İnsan nasıl teselli edeceğini bilemiyor. Acısına öfkede karışmış. “Dün  sesler geliyordu. Akşama kadar bağırdılar yerin altından. Zamanında  yetişemediler. Bugün hiç ses yok ama, bekliyoruz işte...” Böyle bir  beklemenin de tarifi yok. Yazılır, anlatılır gibi değil.
Bir başka yıkık apartmanın karşısında bir arabanın dibine çökmüş 60  yaşlarında bir kadın... Ankara’dan gelmiş. Yanında kocası. “Kızımla  damadım var içeride... Onları bekliyorum” diyor. “İnşallah sağsalim  çıkarlar” diyecek oluyorum, acıdan donmuş gözleriyle bakıp “Mezardan  diri çıkar mı kızım? Mezar olmuş orası, baksana..” diyor dudakları  titreyerek. Ama gözünü bir an olsun ayırmıyor apartmandan. Artık dik  tutmakta zorlandığı başını arabanın kapısına yaslamış, tülbentiyle  gözünün yaşını silerek...
‘Terastan atladık’
Kızılay’ın çadırlarında ilaç ve yemek dağıtıyorlar. Çorba, makarna,  pilav. Bir sağlık görevlisi, ağrı kesici veriyor, tek tek çadırlara  girip. “Duvarlar üstümüze üstümüze geldi, her yer yıkıldı, terastan  atlayıp kaçtık” diyor çadırlardan birine sığınmış, battanesine sarınmış  ağlayan genç kadın. O nispeten daha şanslı. “Ölümüz yok” diyor “Çok  şükür...”.
Bir başka çadırda 80’inde gözünün feri sönmüş bir baba. Usul usul  ağlıyor. “Oğlum göçüğün altında” diyor: “Allah bize bağışlasın Allah  bana acısını göstermesin”. Erciş’in köyünde oturuyorlarmış. Kahveye  gitmek için çıkmış oğlu. Gidiş o gidiş. “Haber bekliyorum” diyor.
Çocuklar çadırların arasında koşturuyor. Onlara oyun gibi geliyor. Ama  anne babalarının gözleri başka türlü bakıyor. Onlar, evlatlarının  karnını doyurma derdinde; yakaladıklarını yedirmeye çalışıyorlar. Çadır  alanındaki tuvaletler girilecek gibi değil. Belli ki yakın zamanda  hastalıkla da mücadele edecek bu onlarca çadırda hayata tutunmaya,  yakınlarından bir haber almaya uğraşan insanlar.
İyi bir haber bekliyorlar
Erciş’in içinde yollar yürünecek gibi değil. Yakınlarını görmek için  gelenler, iş makineleri, ambulanslar... Havaya kalkan toz insanın  genzini yakıyor. Manzaraya bakıp gözlerinizin dolması için içeride  tanıdık biri olması gerekmiyor. O kadar ağır ki her şey; yaşaması,  anlatması hepsi birbirinden zor. Çatlak binalar arasında çöken evlere  bakakalan insanlara bakmak bile insanın canını yakıyor; böylesine bir  beklemeye sabretmek... Düne kadar ‘yuva’ dedikleri yerler, demirlerin  kesildiği, taşların delinerek, altındaki insanlara ulaşılmaya  çalışıldığı mezardan evler adeta... Camilerinin iki minaresi de  yıkılmış. Kimi evler ayakta kalabilmişse de cam, çevre uçmuş,  darmaduman, tül perdeler boşluğa sallanıyor. Görüntüler insanın kanını  donduruyor. İnsanlar, evlerinden kurtarabildikleri üst başları ve  battaniyelerle çadır alanına doğru yürüyor.
Erciş’te, ilçenin içinde ya da çadır alanında... İnsanlar bekliyor. Acı  içinde, umut içinde, durmaksızın çalışan yardım ekiplerinin her bir  hareketini saniye saniye izleyerek, bıkmadan, usanmadan, kıpırdamadan.  Gelecek bir iyi habere dünyaları verecek kadar teslim olmuş. Dualarla,  gözyaşlarıyla...
                    Milliyet / Filiz Aygündüz -VAN
Van'dan bir deprem hikayesi; “Elbiselerini almadan gitmem!!!!”
Van’daki deprem felaketinin üzerinden 1 gün geçti. Hastaneler yakınlarının cenazelerini almaya gelenlerin hıçkırıkları, feryatlarıyla inliyor. Teselli edebilmek için söylenecek o kadar az kelime var ki.Her köşede bir dram var “Elbiselerini almadan gitmem!!!!” "Bilgisayar evimi yıktı"
                        YORUM EKLE
    
              
          1
          ŞİMDİ YARDIM ZAMANI 
        
            
          2
          İstanbul Hakkında Yazılmış En Güzel Şiirler
        
            
          3
          KLASİK OTOMOBİLCİLER ENGEL TANIMIYOR
        
            
          4
          Kartal Elini Van’a Uzatıyor
        
            
          5
          CHP’Lİ 12 BELEDİYEDEN VAN’A YARDIM KAMPANYASI...
        
            
          6
          Yardım konvoyu yola çıktı
        
            
          7
          Ataşehir'de Başına kale direği düşen çocuk...
        
            
          8
          Panel : TÜRK DIŞ POLİTİKASI’nın YENİ İMKANLARI...
        
            
          9
          METROPOLİTAN MÜZESİ’NDE KOÇ AİLESİ’NİN...
        
            
          10
          TAKSİCİ'LER 26 EKİM'DE TAKSİM GEZİ PARKINDA BULUŞUYOR
        
        
  SON DAKİKA HABERLERİ
  ANKETTüm Anketler
  SIRADAKİ HABER
  
