80 öncesini yaşamış MHP tabanı EVET diyor

80 öncesini yaşamış MHP tabanı EVET diyor

80 öncesini yaşamış MHP tabanı EVET diyor
Referandumda evet diyecek olan BBP, değişiklik paketinde milliyetçi tabana ters düşecek bir unsur olmadığı görüşünde.

Büyük Birlik Partisi İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan’a göre MHP’de üst yönetim ve 12 Eylül’ü yaşamamış genç kuşak hayır diyor. MHP tabanındaki, 12 Eylül’ün öncesi ve sonrasını yaşamış olan pek çok kişinin ise evet diyeceğini savunan Karacan “MHP, tabanıyla çelişen bir politika izliyor” diyor. Paketi eksik olmakla beraber olumlu buldukları için evet oyu kullanacaklarını belirten Karacan, mutabakata dayalı yeni bir anayasaya destek vermeye hazır olduklarını; BBP’nin kırmızı çizgilerinin Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Peygamber’in risaleti ve vatanın bölünmez bütünlüğü olduğunu söylüyor.

BBP’nin referandumda kullanacağı oy evet. Neden?
Büyük Birlik Partisi 1993’te kuruldu. Kurulduğu gün dâhil 1982 Anayasası’nın tamamen yürürlükten kaldırılması; onun yerine sivil, demokrat, devleti ebed, milleti esas, insanı merkezine koyan bir anayasa yapılması için sürekli çağrıda bulunduk ve bunu her fırsatta da dile getirdik. Hatta bu söylemimiz o kadar radikal bir hale geldi ki; demokrasi ile yönetilen ülkelerde cuntanın yapmış olduğu bir anayasa ile yönetilmek ayıptır dedik. Dolayısıyla eğer gücünüz sivil, demokrat, evrensel değerleri içeren bir anayasa yapmaya yetmiyorsa en azından şunu yapın da, bu ayıptan kurtulalım, mevcut anayasayı noktasına virgülüne dokunmadan tekrar meclisten geçirin de hiç değilse demokrasi ürünü bir anayasaymış gibi tescillensin ve bu ayıptan kurtulalım.

Şunu demek istiyorum; cuntanın yapmış olduğu bir anayasa ile 2000’li yıllarda ülkenin yönetilmesi bir ayıptır, bir garabettir. Dolayısıyla biz baştan beri bu anayasa değişikliğinin köklü bir şekilde yapılmasını istedik. Hatta bununla ilgili çeşitli taslak çalışmalarımız oldu. Bunu zaman zaman hükümet yetkililerine sunduk. Ama bunun yerine 82’den bugüne kadar gelen hükümetler daha çok kendi ihtiyaçlarına yönelik veya o günkü şartlarda zaruret halini alan ufak tefek değişiklikler yaptılar. 17 defa anayasada değişiklik yapıldı ve bir yamalı bohça halini aldı.

Ülkedeki pek çok meselenin kaynağı 82 Anayasası’dır. Buna bugün terör sorununu ekleyebilirsiniz, din ve vicdan hürriyetindeki engelleri, hatta ekonomik meseleleri dahi bu anayasadaki çarpıklıklara bağlayabilirsiniz. Bu anayasa paketi gündeme geldiğinde değişecek maddelerin neler olacağını, içeriğinin nasıl olacağını bekledik, bunlarla ilgili çalışmalarımızı yaptık.

Neticesinde eksik olmakla beraber, bizim beklentilerimizin çok altında olmakla beraber gene de “sivilleşme yönünde, demokrasi yönünde, millet iradesinin anayasada yansımasını sağlayacak” düşüncesi ile bu anayasa paketine biz evet oyu vereceğimizi açıkladık.

MHP’nin hayırını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşin açıkçası garip bir durum. Yani MHP’nin takındığı tavır anlaşılmaz geliyor bize. Çünkü anayasa maddelerini incelediğimizde milliyetçi tabana mugayir bir madde yok. Anladığım kadarıyla sadece mevcut iktidarla olan çatışmaları, ona muhalefet etmek adına buna hayır diyorlar. Çünkü MHP’nin tabanında; bizim birçok dostumuz, arkadaşımız var bu tabanın içerisinde; onlar evet oyu kullanacaklarını ifade ediyorlar. MHP’nin üst yapısı, bir de özellikle dikkatle takip ediyoruz 80’li yılları veya 70’li yılları çok yaşamamış veya ondan haberi olmayan yeni nesil genç bir grup hayır diyor. Ama 70 öncesini, 80 darbesini, ondan sonraki süreci yaşamış olan ve MHP tabanında bulunan kişiler evet oyu vereceğini söylüyor. Dolayısıyla MHP aslında tabanı ile çelişen bir politika izliyor.

Bir de milliyetçi tabandan gelen bir parti olmasına rağmen bakıyorsunuz CHP, BDP, MHP aynı kulvarda buluşmuş oluyorlar. Bu da Türk siyasetinde çok fazla rastlanan bir durum değil.

Ama BDP boykot ediyor.
BDP oyunu önce hayır olarak açıkladı. Daha sonra bir yerlerden talimat aldı. Bu talimat neticesinde hayır oyu yerine boykot kararı aldılar ama ilk tepkileri hayırdı.

Evet kampanyası kapsamında 12 Eylül’den sonra ülkücülerin yargılanmalarına, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yargılanmasına dair görüntülerin kamuoyu ile paylaşıldığını gördük. Bu değişiklik gerçekten de geçici 15. maddeyi kaldırıyor. Ancak bir de zaman aşımı gerçeği var. Bu maddenin kalkmasının sembolik olma ötesinde bir anlamı var mı sizce?
Bir kere sembolik anlamda dahi olsa önemli. Yani 12 Eylül döneminde sıkıyönetim mahkemelerinde darbe mantığı ile yargılanmış kişilere itibarlarının iade edilmesi açısından sembolik de olsa önemli. İkincisi, biz meseleye şöyle bakmıyoruz; “geçici 15. madde kalktı, hemen mahkemeye gidelim, darbeyi yönetenleri yargılattıralım, cezalandıralım. Kenan Evren bu saatten sonra ceza alsa ne olur, almasa ne olur. Benim hiç umurumda değil. Ama şu var; geçici 15. maddenin meydana getirdiği başka mağduriyetler var. Mesela o dönemde cezaevine girmiş, hiç ceza almadan, mahkûmiyet almadan tahliye olmuş insanlar var. Bu adamın öğrenimi yarıda kalmış veya bir sosyal güvenlik başlangıcı yapılamamış. Yani kendi yaşıtları bir işe girmiştir, sosyal güvenliği başlamıştır, şu anda emekli olmuşlar. Ancak bu adamların cezaevinde olmalarından dolayı emeklilikleri başlayamamış, sosyal güvenlikleri başlayamamış.

Buna benzer bir sürü mağduriyetler var. Bu mağduriyetlerin giderilmesi adına da geçici 15. maddenin kalkması önemli. Ama sembolik de olsa yani sadece 12 Eylül darbesi değil, 61 darbesinin dahi millet vicdanında mahkûm olması, bir daha darbe yapmak isteyenlerin bu ülkede buna cesaret edememesi adına önemli, dolayısıyla bizim için önemi var.

Bizim rahmetli liderimiz de 7.5 sene cezaevinde kaldı. Bir gün bile mahkûmiyet almadı. Elbette ki ona ve arkadaşlarına, hatta idam olanlara bu muameleyi reva görenlerin bir şekilde, en azından, yaptıklarının yanlış olduğunun tescillenmesi adına geçici 15. maddenin kalkması önemli bizim açımızdan.

Bir takım konularda partinizle iktidar partisi arasında bazı ayrılıklar göze çarpıyor. Örneğin genel başkanınız Yalçın Topçu Başbakan’a idam cezasının geri gelmesini önerdi. Fakat bu anayasa değişikliği bağlamında partiniz iktidar partisi ile paralel bir çizgide görünüyor. AKP ile hangi noktalarda ayrışıp hangilerinde ortaklaşıyorsunuz?
İdamın geri gelmesi ile ilgili bizim talebimiz var. Bunu her platformda dile getiriyoruz. Bizim kuruluş manifestomuz olan bir Milli Mutabakat metnimiz var. O bizim partinin felsefesini içeriyor. AKP bizim duruşumuza yakın bir politika ortaya koydu. Bizim 28 Şubat sürecinde darbe karşıtı söylemlerimiz vardı. Hatta darbenin bizzat muhatapları ortada yokken, bir kenarda havayı koklarken, biz kendimizi ortaya koyarak, rahmetli genel başkanımız da kendisini ortaya koyarak darbeye karşı bir söylem içerisinde oldu.

Mesela başka bir örnek vereyim. 27 Nisan muhtırasında herkes havayı koklayıp ona göre pozisyon almaya niyetlenirken biz hiç beklemeden net bir şekilde ona karşı da tavrımızı koyduk.

Bu anayasanın değiştirilmesi hususunda da tavrımız son derece net ve geçmişte yaptıklarımızla bir tenakuz içermiyor. Sivilleşmeden yana bir tavır koyuyoruz. Dolayısıyla bizim bu Anayasa değişikliğine evet dememiz AKP ile paralel politikalar izlediğimiz anlamına gelmiyor.

Zaten meseleye de şöyle bakmıyoruz biz; bu maddeler AKP’nin tüzüğü veya parti programı değil, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmek istenen maddeleri. Bugün AKP ile bu noktada evet deme manasında paralel olmuş olabiliriz ama birçok konuda AKP’yi eleştiriyoruz. Birçok konuda CHP’yi eleştiriyoruz. Birçok konuda MHP’yi eleştiriyoruz çünkü biz özgün bir hareketiz.

Referandumunun başka bir anlam kazandığı da görülüyor siyasi bağlamda. “AKP’ye evet mi hayır mı?” gibi bir anlam kazandığı da görülüyor, ki referanduma doğru bu muhtemelen daha da belirginleşecektir. Bu konuda görüşünüz?
Biz meseleye AKP’nin bir politikası olarak bakmıyoruz, biz meseleye Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın maddelerinin değiştirilmesi olarak bakıyoruz. Belki önümüzdeki ilk seçimde AKP muhalefet partisi olacak, belki ondan sonraki seçimde daha önce iktidar yaşamış partiler gibi AKP de katlanıp gidecek. Ama Türkiye Cumhuriyeti Anayasası devam edecek. Belki değiştirilecek yerine başka bir anayasa gelecek. Ama değiştirilmezse bu Anayasa devam edecektir. Bizim bu noktadaki duruşumuz AKP’nin onaylanması veya reddedilmesi manasında değil, AKP’nin varlığı yokluğu bizi çok fazla ilgilendirmiyor.

Bu değişiklerle yargı üzerinde yürütmenin etkisinin artacağı eleştirileri dile getiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İşin açıkçası, önce Türkiye’de yargının bugüne kadarki işleyişine bakmak lazım. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik parlamenter sistemi kuvvetler ayrılığı prensibine göre yönetilmektedir. Fakat son zamanlarda özellikle yargının politikalarına, aldığı kararlara baktığımız zaman kendisini hem yürütmenin hem de yasamanın üzerinde konumlandırdığını görüyoruz. Dolayısıyla biz bu değişiklerle yargının yürütme ve yasama üzerinde konumlanma etkisinin azalacağını düşünüyoruz.

Öbür taraftan eğer ki yürütme yargıya müdahale etme çabası içerisinde olursa veya yasama yargıyı etkileme çabası içerisinde olursa, millet o zaman bunun gereğini yapsın. Olmamış bir şey için şimdiden politika üretmek yerine o zaman gereğini yapsın. veya hükümetler o zaman gereğini yapsın veya muhalefet o zaman çıksın bunu somut delillerle ortaya koysun o zaman düşünülsün. Ama bugün bulunduğumuz nokta şu: Mesela Danıştay bir karar veriyor, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin şehir-içi taşıma fiyatlarını belirliyor. Bu Danıştay’ın yapacağı bir iş değildir. Veya Anayasa Mahkemesi’nin son verdiği karar; verdiği kararla kendisini bir mahkemeden öte bir yasama organı şeklinde takdim etti. Şimdi bu nereye kadar gidecek?

HSYK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişecek, üyelerinin atanmaları bağlamında. Bu iki organın yapısı ve görev yetkileriyle ilgili, bunların ne olması gerektiği ile ilgili sizin partinizin görüşü nedir?
İşin açıkçası, eksik. Biz mesela HSYK’nın kaldırılmasını düşünüyoruz. Hiç olmamasını düşünüyoruz. Eğer olacaksa hâkimler kurulunun ayrı, savcılar kurulunun ayrı olması gerektiğini düşünüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin olup olmamasını da tartışıyoruz. Yani bu kadar geniş yetkilerle ve atanan bir üyenin emekli oluncaya kadar sürekli devam etmesi noktasında çok ciddi çekincelerimiz var bizim. Bu manada da bizim beklentilerimizin gerisinde olan bir paket bu ama her şeye rağmen millet iradesinin biraz daha bu organlara yansıması açısından biz evet diyoruz.

Yani burada mesele iki madde üzerinde düğümlendi aslında. Hatta zamanın ana muhalefet partisi başkanı Sayın Baykal da Anayasa oylaması esnasında “iki maddeyi çıkarın geri kalan hepsine destek verelim” şeklinde bir beyanatta bulundu.

Ama bu 27 maddelik bir paket, burada önemli bazı maddeler de var. Mesela çocuklara, kadınlara, yaşlılara; şehitlerin, gazilerin dul ve yetimlerine pozitif ayrımcılık yapılması gibi. Fişlenmenin sona erdirilmesi ile ilgili, yani kişisel verilerin saptanması ile ilgili bir madde var. Çocuk istismarının engellenmesi, memurlara toplu sözleşme hakkı, kamu denetçiliği mesela, bu çok önemli…

“Toplu sözleşmeden söz ediliyor ama grev hakkı getirilmiyor, bu bir eksikliktir” deniyor, sizin görüşünüz?
Bizce de eksiklik ama toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçilmesi de bir adımdır. Bunun bir adım sonrası da inşallah grev hakkı olarak gelecektir. Tekrar söylüyorum; “eksik bu” diyoruz ama bir öncekine göre daha iyi. Yani toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçilmesi. Bunu da bir adım olarak değerlendiriyoruz. Kamu denetçiliği, ombudsmanlık olayı çok önemli. Vatandaşı kamu görevlilerine karşı koruyacak bir kurum olarak inşallah beklentileri karşılar. Öbür taraftan YAŞ kararlarının yargıya gitmesi bizim için çok önemli.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Yüce Divan’da yargılanması vardı önceki Anayasa’da ama TBMM Başkanı’nın ve kuvvet komutanlarının, Genelkurmay Başkanı’nın yoktu. Bunların da Anayasa’ya eklenmesi bence hiç de geçiştirilecek bir şey değil. önemli bir madde. Diğerleri de çok önemli olmakla beraber bunlar ön plana çıkan maddeler olarak görüyoruz.

Ama tekrar söylüyorum; bize göre bu Anayasa paketi ülkedeki meselelerin köklü bir şekilde çözülmesi için yeterli olmayacaktır. Bunun tek yolu evrensel değerleri içeren, yerli ve milli değerlerimizi ihmal etmeyen, devleti ebed, milleti esas, insanı merkezine koyan yeni bir anayasa ile Türkiye’nin yönetilmesidir.

Bu noktada bizim şartımız şu; başta da bahsettiğim kuruluş manifestomuz olan Milli Mutabakat Metni’nde bizim bir şartımız vardı. O şuydu; Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Peygamber’in risaleti, ve vatanımızın bölünmez bütünlüğü haricindeki her konuyu tartışabiliriz demiştik. Bu kadar geniş bir kredili manifestoydu bu.

Dolayısıyla bu üç tartışılmaz haricindeki her konuyu, bu ülkenin refahı mutluluğu sosyal barışı için ne gerekiyorsa her konuyu tartışabileceğimizi ortaya koymuştuk. Yeni bir anayasada bu üç kırmızı çizgimiz haricinde her konuyu tartışabiliriz. Geniş bir mutabakatla bir anayasa çıkarılmasına katılabiliriz.

(kaynak: Ntvmsnbc)

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER