SAMİMİ OLMAYAN TAVIRLARIN NEDEN OLDUĞU MUTSUZLUK

SAMİMİ OLMAYAN TAVIRLARIN NEDEN OLDUĞU MUTSUZLUK

Çevremizde, okuduğumuz kitaplarda ya da arkadaş sohbetlerinde “kokona” ifadesini birçok kere duymuşuzdur. Belli bir tür insanı tanıtmak için kullanılan bir tabirdir. Bu karakter, tüm özellikleri din ahlakıyla hiçbir şekilde uyuşmasa da toplum içinde çok yaygın görülen bir karakterdir. Bu karakterin çoğu kimselerde görülüp, beğenilen, sevilen olmasının, yanlış yönlerinin bir türlü görülmemesinin sebebi, Kuran ahlakına ters olduğunun insanlara anlatılmamasıdır.

En önemli özelliği, bu karaktere sahip insanların hiçbir şekilde gerçek ruh halini ve kişiliklerini kullanmamalarıdır. Yaşamları yapmacık hareketler üzerine kurulmuştur. Hayatlarında gerçekleşen hiçbir olayda içten tavırlar sergilemezler. Sevgilerini içlerinden geldiği gibi göstermezler, içlerinden geçeni söylemezler, gerçek ruh hallerini belli edecek davranış ve hareketlerden kaçınırlar.

Yapmacık hareketler, bu karakteri taşıyan kişinin temel özelliğidir. Bu yapmacıklığın getirmiş olduğu düzenbaz ruh hali içerisinde olurlar. Mesela bu karaktere sahip bir insan, hiç umursamadığı olaylar karşısında bile çok etkilenmiş gibi görünebilir. Üzüntü veren olaylar karşısında, hiçbir şey hissetmese bile cahilliğinden dolayı “vah vah”, ”nasıl oldu bu iş canım”, ”görüyor musun nasılda seni buldu” gibi sözler söyleyerek çok üzüldüğünü abartı katarak anlatmaya çalışır. Fakat bu tepkiler sadece sözlerinden ibaret değildir. Aynı zamanda ses tonu, konuşma şekli, bakışı, mimikleri bile yapmacıktır. Yıllarca yan yana olduğu arkadaşlarına bile gerçek yüzünü göstermemiş, gerçek karakterini yansıtmamıştır.

Bu karakterdeki insanlar, hiçbir zaman gerçek sevgiyi de yaşayamazlar. Çünkü sadece kendilerini beğenir, diğer insanlardan daha akıllı ve kültürlü olduklarını zannederler. Kimseye kendilerinden daha fazla değer vermezler. Öyle ki bu insanlara eşleri, anne-babaları, çocukları da dahildir. Kimseyi samimi, içten bir şekilde sevemezler. Bu nedenledir ki sevgi gösterileri de yapmacıktır. Mesela karşısındaki birine hiçbir zaman içten sarılmaz, güzel sözler söylemez, güzel yönlerini dile getirmezler. Yaptıkları iltifatlar bile daima sahte ve gösteriş üzerinedir.

Muhatap oldukları insanlara söz söylerken, ahlakına ya da görünümüne içten iltifatlarda bulunmak yerine, samimiyetsiz tavırlar sergiler. Merhameti, Allah korkusunu, Allah sevgisini, samimiyeti dile getirmezler. İnsanlara sevgi göstermeyi, gönül almayı bilemezler. Bu insanlar çift karakterlidirler. Bunlardan birini kendilerine, diğerini de başka insanlara gösterirler. İçinden geçenleri hiçbir zaman karşısındakine samimiyetle söylemezler. Birini çok sevseler bile bunu bir türlü göstermek istemezler. Cahil gördükleri bir insana samimiyetsizce çok kültürlü olduğunu söyler, giysilerini beğenmemiş olsalar bile, övgü dolu sözler sarf ederler. Bu sebepledir ki, bu tip insanlara güven duyulmaz. Bu insanların genelde  gerçek fikirlerini söylemeyecekleri, bunun yerine ortamı kurtaracak hangi söz varsa onu söyleyecekleri bilinir.

Gösterdikleri neşeleri de içten değildir. Samimi olarak neşelenmediklerinden, ortama ayak uydurmak için, zoraki bir neşeye sahiptirler. Dışarıdan neşesiz görünmemek ve rezil olmamak için sahtece oyun oynamayı tercih ederler.

Rabbimiz samimi olmayan ve Kendi’sine karşı büyüklenen bu insanlara dünyada bir ceza olarak mutsuzluğu nasip etmiştir. İçlerinde yaşadıkları hüzün bedenlerine de yansıyarak, çok çabuk yıpranmalarına neden olmaktadır. Ahlaklarını güzelleştirmedikleri sürece şiddetti gittikçe artan bu hüzün, ahirette de en şiddetli şekliyle karşılarına çıkacaktır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde bu insanların durumunu şöyle haber vermiştir:

Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.
(Tevbe Suresi, 82)




YORUM EKLE