Kestane Karası Fırtınası ve Palamut
Kestane Karası Fırtınası ve palamut balığı arasında Karadenizli balıkçılar için oldukça anlamlı bir ilişki var.
İşte bu doğa olayının balıkçılıkla nasıl iç içe geçtiğine dair detaylar:
Kestane Karası Fırtınası Nedir?
-
Genellikle Eylül ayının sonu ile Ekim başı arasında Karadeniz'de görülür.
-
Sert rüzgârlar, ani hava değişimleri ve dalgalı denizle karakterizedir.
-
Adını, bu dönemde olgunlaşan kestane meyvesinden alır.
Palamutla İlişkisi
-
Palamut, sıcak ve derin sularda dolaşmayı sever. Bu yüzden sezon başında kıyılarda az görülür.
-
Kestane Karası Fırtınası sonrası deniz suyu soğur, akarsuların taşıdığı yemler denize karışır.
-
Bu değişim, palamutun kıyıya yaklaşmasına neden olur. Sonuç: bolluk ve bereket!
-
Balıkçılar bu fırtınayı adeta bir “doğal çağrı” gibi görür; fırtına sonrası ağlar dolmaya başlar
Balıkçılar Ne Bekliyor?
-
Fırtınadan sonra palamutun daha bol avlanacağına inanıyorlar.
İşte sana deniz kokulu bir şiir, Karadeniz’in fırtınasıyla palamutun dansını anlatan:
Palamutun Gölgesi
Kestane karasıyla kabardı deniz, Gökyüzü, hırçın bir mendil gibi savruldu. Ağlar gerildi, umutlar düğümlendi, Bir palamut geçti, gümüş sırtıyla geceyi yırttı.
İsmail Reis, gözleri tuzla dolu, “Deniz konuştu,” dedi, “dinleyene verir.” Fırtına, balığın duasıdır bazen, Kıyıya vuran her dalga, bir hikâyedir.
Tekneler döner sabaha karşı, Yorgun ama bereketle dolu. Palamutlar parlar, sanki yıldız gibi, Deniz, suskunluğuyla teşekkür eder.
-
Bu dönem, hem ekonomik kazanç hem de halkın ucuz ve bol balık tüketmesi açısından kritik.
Bu doğa olayı, Karadeniz kültüründe sadece meteorolojik bir olay değil; aynı zamanda balıkçılık takviminin bir parçası.
Hem de Karadeniz’in hırçın dalgalarıyla, palamutun gümüş sırtıyla, kestane karası fırtınasının uğultusuyla. İşte sana deniz kokulu bir anlatı:
Kestane Karası
Eylül’ün sonuydu. Gökyüzü, gri bir battaniye gibi Karadeniz’in üzerine serilmişti. Rüzgâr, dağlardan kopup gelen bir türkü gibi esiyordu; balıkçılar bu sesi tanırdı. “Kestane karası geliyor,” dedi yaşlı İsmail Reis, gözlerini ufka dikerek. Bu fırtına, palamutun habercisiydi. Denizin diliydi bu.
Limanda telaş vardı. Gençler ağları onarıyor, yaşlılar eski hikâyeleri anlatıyordu. “Geçen yıl tam bu vakit, ağları palamutla doldurduk,” dedi biri. “Ama fırtına da az azmadı hani…”
Gece çöktüğünde, tekneler birer gölge gibi açıldı denize. Fırtına, denizi köpürttü. Gökyüzü yıldızsızdı ama umut doluydu. Sabah olduğunda, tekneler döndü. Ağlar doluydu. Palamutlar, gümüş gibi parlıyordu sabah güneşinde.
İsmail Reis, bir palamutu eline aldı. “Deniz verdi yine,” dedi. “Ama önce dilini dinlemek gerek.”
Güncelleme Tarihi: 21 Eylül 2025, 22:38