KAŞIKÇI ELMASI

TÜRKİYE’NİN ÖVÜNDÜĞÜ TEK ANTİK MÜCEVHERİ “KAŞIKÇI ELMASI’NA DAİR.

KAŞIKÇI ELMASI
 KAŞIKÇI ELMASI
TÜRKİYE’NİN ÖVÜNDÜĞÜ TEK ANTİK MÜCEVHERİ “KAŞIKÇI ELMASI’NA DAİR.
Uluslararası literatürde “The Spoonmaker’s Diamond yada Turkey II Diamond” olarak geçen Kaşıkçı Elması, Topkapı Sarayı kayıtlarına göre 86 carat uluslararası literatüre göre de 84 carat’dir (Bruton, 1981). Bu taş şu anda İstanbul Topkapı Sarayı Hazine Dairesinde bulunmaktadır. Elmas armut dış şekilli (pear) ve gül (rose) kesimlidir. Yani önden görüldüğünün aksine, profilden incelendiğinde yarım yüzlü bir kesime sahiptir. Başka bir deyişle temsili bir armudun yarısı gerçek elmas, diğer yarısı ise içi boş ve muhtemelen kalaydan yapılmış foya denilen bir sülliyetten oluşmuştur. Taşa karşıdan bakıldığında arka tarafı da elmasmış gibi görülmesini sağlayan bir yanılsama yaratılmıştır. Kaşıkçı Elmasının pırlanta formunda kesilmediği ve altında foya olduğu ilk kez 1968 yılındaki inceleme sırasında arkasının delinmesi sırasında ortaya çıkartılmıştır (İsa Avni Kumuk, 2006).
Kaşıkçı elmasının etrafında muhtemelen bir altın çerçeve içerisinde ilk işlendiği döneme göre ilkel pırlanta kesimleri olan Mazarin (Old European) yada Peruzzi (Old-Mine) kesimli  49 adet elmas bulunmaktadır. Bunlardan en üstteki taş Kaşıkçı Elmasının dış formuna uyum göstermesi amacıyla armut şekilli, diğerleri ise yuvarlaktır. Topkapı Sarayı arşiv bilgilerine göre bu elmas Sultan II.Mahmud (1808-1839) döneminde bugünkü görülen haline getirilmiştir.
Kaşıkçı elmasının ve çevreleyen 49 küçük elmasların tam olarak mineralojiksel ve gemolojiksel incelemesi, bu parçanın Türkiye’nin tek övündüğü antik mücevheri olması nedeniyle gösterilen aşırı güvenlik hassasiyeti nedeniyle, mümkün olamamaktadır. Bu mücevher hakkında çıkan sahte spekülasyonu yüzünden Cumhuriyet tarihinde resmi olarak sadece 1968 ve 2006 yıllarında incelenebilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığının özel izniyle bu mücevheri detaylı fakat tahripkar incelemesi, Darphane uzmanı kuyumcu ve tasarımcı İ. Avni Kumuk ve arkadaşları tarafından 1968 yılında yapılmıştır. Bu incelemenin sebebi, o yıl İstanbul’u ziyaret eden dönemin Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin’in bu elmasın sahte olduğu ve gerçeğinin Moskova’da bulunduğu açıklaması üzerine yapılmıştır. Ancak bu incelemeden sonra, elmasın ve mücevherin kesinlikle gerçek ve orijinal olduğu açıklanmıştır.
Kaşıkçı Elması tabiri, hem ortadaki ana elmasa hem de çevreleyen 49 küçük elmasın da dahil olduğu altın çerçeveli mücevherin kendisine verilen bir isimdir. Mücevher, Topkapı Sarayı kayıtlarına göre yaklaşık 1825 yılında yapılmıştır.
Kaşıkçı Elması’nın ismi, ilk sahibi, Osmanlı hazinesine ne zaman ve nasıl geldiği bugün itibariyle açığa kavuşturulmamış olup, bunlar üzerine çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Bu rivayetler birbirinden oldukça farklı olmakla birlikte, aynı zamanda her birinde gerek zamansal ve kişisel tezatlıklar gerekse de bilimsel mantıksal hatalar bulunduğu görülmektedir.
1.Bu üç farklı rivayet irdelendiğinde ortaya çıkan en önemli sonuçlardan biri, Dünya ortak miraslarından birine sahip olmakla övünebileceğimiz ve dünyaca meşhur elmaslar arasında yaklaşık 63. sırada yer alan bu elmasın, aslında belirsizlikler ve tezatlıklar taşıyan birçok hikayesi bulunduğu ve bunu aydınlatmak için de bugüne kadar ciddi bir araştırmanın yapılmadığıdır. Bundan dolayı Kaşıkçı Elması’na ait gerçek hikayeyi Osmanlı arşivleri taranarak ortaya çıkarmanın zorunlu ve elzem bir durum olduğu ve bunun onurunun da tarihi sorumluluktan dolayı Türk araştırmacılarına ait olması gerekliliğidir. Gerçek hikayenin ortaya çıkartılmasında 1650 ve 1850 yılları arasındaki dönem taranmalı ve bu dönemdeki Osmanlı Mücevherciliği ile tarihi vakalar ilişkilendirilmelidir.
2.Kaşıkçı elmasının sanıldığının aksine ilkel de olsa pırlanta kesilmiş bir elmas olmayıp, bunun yerine altı düz tek taraflı gül kesim yapılmış bir taştır. Bu elmas olduğundan iki katı irilikte gösterilmek için altına muhtemelen kalaydan simetrik bir foya yapılmış ve ayarı belli olmayan bir altınla foyası meydana çıkmasın diye kapatılmıştır. İnandırıcılığını kuvvetlendirmek için de çevresine ilkel pırlanta kesimleri olan Peruzzi yada Old-Mine kesimli elmaslar bolca konulmuştur. Foyanın ustalığı gerçekten Osmanlı foyager ustalığına uygundur. Topkapı Sarayı arşiv raporlarına göre (Ehl-i Hiref) teftiş defterinde büyük bir sanatçı grubunun kaydına rastlanır. Kuyumcular, diğer sanatlarda olduğu gibi bazı zanaat gruplarına ayrılmışlardır. Bunların arasında kıymetli süstaşı işçiliğiyle uğraşan zanatçılarda vardır. Bunlara Ehli Hiref defterinde, foya sanatıyla uğraşan kişi anlamına gelen foyager adı verilmiştir. Yapılan incelemede bir foyager sanatçısının adının Ehli Hiref defterinde 6/Recep/931, yani Miladi/1508 tarihinde kayıtlandığı anlaşılmıştır.
3.Bu üç rivayet birlikte irdelendiğinde tam olarak açıklığa kavuşmayan gerek zamansal gerekse de mantıksal farklılıkların bulunduğu bazı konular ortaya çıkmaktadır. Bunlar aşağıdaki şekilde gruplanarak irdelendiğinde benzerlikler ve tezatlıklar daha belirginleşmektedir;
-Kaşıkçı elmasın hangi devlet adamı tarafından ilk kez sahiplenildiği ve hangi padişah tarafından saraya getirtildiği: Üç rivayette taşın Osmanlı hazinesine dahil edilmeden önce 3 değişik Osmanlı devlet adamının eline geçtiği ortaya çıkmaktadır. Birinci rivayette; Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa, ikinci rivayette; Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, üçüncü rivayette; Mora ve Arnavutluk Valisi Tepedelenli Ali Paşa. Birinci rivayette dönem 17. yy sonu olup devrin padişahı IV.Mehmed, ikinci ve üçüncü rivayetlerde ise dönem 18. yy sonu ve 19.yy başları olup devrin padişahı II.Mahmud’tur. Burada taşın ortaya çıktığı dönem ve saraya getirten padişah bakımından iki önemli tezatlık bulunmaktadır. 2. ve 3.rivayetlerde zaman birbiriyle uyumlu olmasına karşın 1.rivayet bunlardan yaklaşık 130 yıl ve tam 10 padişah evveldir.
-Bu elmasın Osmanlı hazinesine ilk kez ham olarak mı yoksa işlenmiş olarak mı getirildiği: 1.rivayete göre ham getirildiği kesin, diğer rivayetlere göre işlenmiş olarak getirilmesi gerektiğidir. 1.rivayette böyle büyük bir elmas parçasının alelade bir çöplükte bulunması çok inandırıcı gelmemektedir. 2. ve 3.rivayetler doğruysa bu elmas kaşıkçı ismini almadan önce verilmiş isminin mutlaka tarihi kayıtlarda bulunması gerekirdi.
-Bu elmasın ilk kez nerede ve kimin tarafından işlendiği: Böyle büyük elmaslar sıradan yerlerde alelade traşçılar tarafından işlenmezler. Eğer 1.rivayet doğruysa, bu taş İstanbul’da muhtemelen Ermeni uyruklu bir taş kesicisi tarafından işlenmiştir ki, bu durumda böyle büyük bir taşı işleyebilecek hünerli bir ustanın o dönemde (17.yy sonu) İstanbul’da bulunduğu varlığı kanıtlanmış olmaktadır. Eğer diğer rivayetler doğruysa bu taşın ya önceden ham olarak Avrupa’ya getirilip Avrupa’da (Belçika, Fransa, İtalya) muhtemelen 18. yy ‘da işlendikten sonra Hindistan’a götürüldüğü ve tekrar işlenmiş olarak Fransa’ya geri getirildiği ya da ham olarak Fransa’da işlendikten sonra Avrupa’da kaldığıdır.
-Bu elmasın ham olarak ilk nerede bulunduğu: 1728 yılında Brezilya’daki elmas madenleri bulunana kadar dünyadaki elmas üretilen yegane bölgeler Hindistan, Borneo, Sri Lanka ve az olarak da Endonezya ve Malezya’ya bağlı bazı adalardı. Üçüncü yer olan Güney Afrika’da ise ilk elmas madeni 1866’da bulunmuştur. Buradan hareketle bu elmasın ham olarak çıkartıldığı ülkenin birinci rivayete göre kesin diğer rivayetlere göre de oldukça muhtemel o zamanlar en büyük elmasların üretim yeri olan Hindistan’daki bir elmas madeni, muhtemelen en meşhur maden olan Golconda madeni olabileceği, söylenebilir. 2. ve 3. rivayetlerdeki dönem itibariyle bu taşın Brezilya’daki elmas madenlerinden de getirilmiş olabileceği bir olasılıktır.
-Bu elmasa neden Kaşıkçı isminin verildiği: Belki de en önemli aydınlatılması gereken husus budur. Çünkü bu ismin ne zaman ve kimin tarafından verildiğinin kesinleşmesi, elmasın gerçek hikayesinin oluşturulmasında en temel dayanak olacaktır. Yüzyıllardır bu taşın Türk hazinesinde bulunması ve bilinen Türkçe isminin dışında bugüne kadar başka bir isime sahip olduğunun ciddi bir şekilde iddia edilmemesi, bu taşın her nasılsa ham olarak İstanbul’a getirtildiği ve ilk kez burada işlendiği savını güçlendirmektedir. Bununla beraber 17.yy sonlarında kaybolan ve bir daha ortaya çıkmayan ve o zamanki isminin Pigot olduğu söylenen bir taşın belkide kaşıkçı elması olabileceği söylemi (Argenzio, 1974) ile bu taşın mücevher haline getirilirken tek taraflı gül kesimli olduğu halde neden arkasına aynı simetride içi boş bir foya konularak metalle kapatıldığı, sanki pırlanta kesimi yapılmış ve olduğundan çok daha büyük gösterilmek istenmiş olduğu kafaları kurcalayan bir durumdur. Çünkü böyle meşhur bir taşa aldatıcı bir montür yapılması hiç de alışılmış bir durum değildir. İsminin “Kaşıkçı Elması” olarak konulmasında iki ihtimal ön plana çıkmaktadır. Birincisi, bu taş ilk kez Osmanlı Padişahların’dan biri tarafından tıraşlatılmıştır ve tıraş ustasını onore etmek için onun lakabı olan “kaşıkçı” ismi verilmiştir. İkincisi, bu taşa kaşıkçı ismi tamamen tesadüf ve alelade bir isim olarak verilmiştir.
4.Yukardaki yaklaşımlar çerçevesinde buradan çıkartılabilecek belki de en olumsuz sonuç, bu taşın Osmanlı Hazinesine gelene kadar içinde sakladığı muhtemelen karanlık bir gizemin, bu taşın aldatıcı bir şekil ve farklı bir isimle legalleştirilmesini zorunlu kılmıştır.
Bu mücevher, orijinal haliyle bordo renkli bir yastık üzerinde 1981 yılında yapılan bir düzenleme sonucu özel ve çok güvenlikli bir kabinet içinde, Topkapı Sarayı Müzesi Hazine dairesi 2. kısımda sergilenmektedir
KAYNAKLAR

İsa Kırım

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER