'Düşünen Adam'ımıza 'akıl hastanesi' bahçesi düştü

Rodin'in Düşünen Adam heykeli tarihte kopyası en fazla yapılan heykellerden biridir. Dünyanın dört köşesinde kopyaları müzelere, meydanlara, üniversitelere dikilirken bizde bir 'akıl hastanesine' dikilir. Düşünen Adam heykelinin 'akıl hastanesindeki' macerası bir sergiye konu edildi.

'Düşünen Adam'ımıza 'akıl hastanesi' bahçesi düştü

Rodin'in Düşünen Adam heykeli tarihte kopyası en fazla yapılan heykellerden biridir. Dünyanın dört köşesinde kopyaları müzelere, meydanlara, üniversitelere dikilirken bizde bir 'akıl hastanesine' dikilir. Düşünen Adam heykelinin 'akıl hastanesindeki' macerası bir sergiye konu edildi.

Bizim 'Düşünen Adam'ımız da 'akıl hastanesi' kısmetmiş

Modern tarihin öncü sanatçılarından biridir Fransız heykeltıraş August Rodin (1840-1917). Yaşamında aldığı ilk büyük siparişinde, İtalyan şair Dante'nin İlahi Komedya eserinden esinlenerek, aslında hiçbir zaman tamamlayamayacağı 'Cehennemin Kapıları'nı yapmaya başlar. Ortaya çıkan eserde kapının iki yanına Adem ile Havva'yı yerleştirirken, üst tarafındaki heykelde Dante'nin kendisini tasvir eder. Fakat 1906'da biten heykelin bu kısmı 'Düşünen Adam' adıyla, heykelin kendisinden daha fazla tanınır. Öyle ki tüm tarih boyunca kopyası en fazla yapılan heykellerden birine dönüşür Düşünen Adam. ABD'den İngiltere'ye, Avustralya'dan Arjantin'e, Meksika'dan Japonya'ya kadar dünyanın pek çok yerinde bahçelere, meydanlara, müzelere, üniversitelere heykelin kopyası dikilir.
Bu heykellerin bulunduğu yerler arasında en ilgincinin ise Türkiye'de olduğunu söylemek sanırım diğerlerine haksızlık sayılmaz. Hepimiz yerini biliyoruz; çoğumuz heykelin orijinali hakkında bir bilgiye sahip olmasa bile... Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesindeki heykel bizim için 'akıl hastalıklarıyla' neredeyse özdeşleşmiştir. Hafta arasında bu namlı heykelin hikayesini, Bakırköy'deki kopyasının yapılışını anlatan bir sergi açıldı. İstanbul Caddesi'ndeki Bakırköylü Sanatçılar Derneği'nde açılan sergi 15 Kasım'a kadar gezilebilecek.

HASTALAR HEYKELİ ELBİRLİĞİYLE TAMAMLADI
Dediğimiz gibi, heykel bizim ülkemizde orijinalinden ya da ünlü heykeltıraşından daha ünlüdür. Dolayısıyla hakkındaki söylentilerin de yaygın olmasında anlaşılmayacak bir şey yok; en yaygınına göre heykel vaktiyle hastanede yatmış bir hastayı tasvir etmektedir. 'Daha kültürlü' kimileri ise heykelin hastanenin kurucusu, efsane hekim Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman'ı tasvir ettiğini düşünür.
Heykelin buraya dikilmesinin hikayesini, hastanenin tarihiyle ilgili çalışmaları da bulunan Dr. Şahap Erkoç'tan dinledik... Dr. Fahri Celal Göktulga'nın başhekimliği döneminde (1945-1960) hastanede çevre düzenlemesi çalışmaları yapılır. Başhekim, bir dergide fotoğrafını gördüğü Düşünen Adam heykelinin hastanenin bahçesine çok yakışacağını düşünür.
Heykelin yapımına Kemal Künmat tarafından 1951'de başlanır. Künmat, 1930'lu yıllarda dönemin sayfiye semti Bakırköy'de oturmaktadır. Yükselen köşk tipi eski ahşap evinin bahçesinde nü bir kadın heykeli yapıp sergiler. Uzun yıllar bahçesini süsleyen bu heykel nedeniyle oturduğu ev, o dönemin Bakırköy'ün tanınmış evleri arasında yer alır. Kendisi Rodin hayranı bir heykeltıraştır ve rahatsızlığı nedeniyle bir süreliğine hastanede bulunmaktadır. Heykeli yapmak için özveriyle çalışmaya koyulur. Bakırköy'ün yakınlarındaki taş ocaklarından getirilen yekpare devasa kireçtaşı kütlesi, bahçedeki havuzun başına yerleştirilir. Taşın nakliyesi için Zeytinburnu'ndaki askeri birlikten yardım sağlanır. İş tulumunu giyen Künmat, heykelin yapımı için birkaç ay çalışır. Sonunda, heykelin bütünü bitmiş yalnızca yontup ortaya çıkartılacak bir sağ kol ve el kalmıştır. Ancak Künmat'ın hastaneden ayrılması sebebiyle heykel bir süre bir eli eksik haliyle kalır. Hastalar arasında eli heykeltıraşlığa yatkın olan biri aranır. Bir süre sonra, muhafaza ve tedavisi için gönderilen bir subay resim ve heykelle hobi olarak ilgilendiğini söyler. Mehmet Pişdar, çalışmayı tamamlamak için kolları sıvar ve 41 gün çalıştıktan sonra heykel tamamlanır.

TAŞA MERAMINI ANLATABİLİRSİN AMA...
Heykelin açılışı 4 Aralık 1951'de bir törenle yapılır. Hikayenin ayrıntıları, o dönemdeki gazete kupürlerine, hastalarla yapılan röportajlara yansır. Gazeteler günde 6-7 saat çalışan Mehmet Pişdar'a hastanedeki arkadaşlarının yardımcı olduğunu yazar. Süreyya Bıyıkoğlu modellik, Rüstem Dere de asistanlık yapmıştır. Bıyıkoğlu, çalışma esnasında boş gaz tenekesi üzerinde, eli çenesinde kıpırdamadan saatlerce oturduğunu belirtir.
Heykelini tamamlayan Mehmet Pişdar 1952'de hastane anılarını 'Tımarhanede 3,5 yıl' başlığıyla Milliyet gazetesine yazar. Kendisi ve heykel hakkında şöyle demiştir; 'Asıl memleketim Bilecik'tir. İlk tahsilimi Bilecik'te, orta tahsilimi Eskişehir'de yaptım, 15 yaşımda Bursa Askeri Lisesi'ne girdim. Askerlik hayatım 30 yaşımda bir senelik yüzbaşılıkla sona erdi, halen 33 yaşındayım. Güzel sanatlara doğuştan sevgim ve istidadım olmasına rağmen, lüzumundan fazla üzerine düşmek istemedim.  Nitekim bu sanat, yine benim için bir gaye olmayıp, ancak vasıta kalacaktır. Bu sanatın en hürmet ettiğim tarafı nankör olmayışıdır. Zira; insanlar her taşa toprağa meram anlatabilmişler, fakat  insana asla.'

Dünyanın en büyük hastanelerinden biri
Düşünen Adam heykeliyle ilgili serginin açılışı, ruh ve sinir hastalıları hastaneleriyle ilgili bir haberin gündeme gelmesine denk düştü. Önceki günlerde Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2012'de uygulamaya konulacak yeni bir 'ruh sağlığı eylem planı' hazırladıklarını; hastaların artık büyük merkezlerde değil de daha çok kendi yerleşim yerlerine yakın merkezlerde tedavi olacaklarını açıkladı. Bu, Türkiye'de bu alandaki sekiz hastanenin küçülmesi ve belki kapanması, yerlerine yeni küçük merkezlerin açılması anlamına geliyor.
Sergi vesilesiyle görüştüğümüz Dr. Şahap Erkoç'a konuyla ilgili fikrini sorduğumuzda planın ayrıntılarını bilmediğini fakat dünyada uzunca bir süredir böyle bir eğilimin yaşandığını söylüyor. '1960'lara kadar hastaneler daha çok muhafaza amaçlı kullanılıyordu. 60'lardan itibaren özellikle ilaçların tedavideki başarısı artınca, bu alana bakışta köklü değişiklikler yaşanmaya başlandı. Örneğin 1960'ta ABD'deki her yüz yataktan 54'ü psikiyatriye ayrılmıştı. Şimdiyse bu oran binde 1-2 civarında.'
Erkoç, 1982'den beridir çalıştığı Bakırköy'deki hastanenin ise 1980'de, Yıldırım Aktuna döneminde köklü bir değişimden geçtiğini söylüyor. O zamana kadar hasta sayısı 5 binlere 6 binlere kadar çıkarken fiziki koşullar epey kötüymüş. Şimdiyse hastanenin yatak kapasitesi 1.650. Bu haliyle dünyanın en büyük hastanelerinden biri olduğunu söylüyor Erkoç. Yeni yasa uygulandığında hastane ikinci köklü değişimden geçecek.   (Akşam)

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER