Borsada en kritik 48 gün

Borsada en kritik 48 gün

Borsada en kritik 48 gün

Bir önceki yazıda yabancı yatırımcıların bu piyasadan para kazanmak için borsaya “dillere destan” bir rekorlar zinciri getirmekten başka çaresi olmadığından bahsetmiştim.
Yaptığımız akıl yürütmenin sonunda da yabancı yatırımcının elinde bulunan hisseleri satabileceği tek bir kesim çıktı karşımıza: Bireysel yerli yatırımcı. Yani daha basit ifadeyle halk.

Önceki yazıyı okumak için tıklayınız

HALKIN ELİNDE BU PARA VAR MI?
Şimdi akla doğal olarak şu soru geliyor:  Halkın elinde bu hisseleri alacak kadar para var mı?
Bu soruya yanıt vermeden önce bir konuya açıklık getirelim. Türkiye’de yabancı yatırımcıların toplam piyasa değeri üzerinde sahip olduğu pay yüzde 68 seviyelerinde. Bahsettiğimiz hisse satışından kasıt asla İMKB’deki yabancı payının yüzde 50’lerin altına düşmesi falan değil. O devirler 2000’lerin öncesinde kaldı. Zaten İMKB’deki paylarını sıfıra indirmeye kalksalar, sattıkları hisseler taban taban gitmese, yani bugünkü fiyatlarında sabit kalsa, 214 milyar liralık hisseyi satmaları demek. Türkiye’deki halkın yastığının altını kaldırsan bu kadar para çıkar mı? Çıkmaz…
O halde bahsettiğimiz satış yabancı payının yüzde 59’lara belki yüzde 55’lere düşmesi. Ki bu da yine fiyatların bu satışlar sırasında hiç düşmediği varsayımıyla (ki bu mümkün değil), 30-35 milyar dolarlık bir satış yapmaları demek.

Türkiye’de halkın yastık altında bu kadar para var mı? İstatistiklere bakılırsa var.

Bunun için yabancıların yapması gereken borsayı sürekli rekor kıran bir yer kimliğine büründürüp halka, paraların üstünde duran yastığı “zümrüte çevirecek” bir fırsata sahipmiş izlenimini yaratmak.

BU SENARYO NASIL GEÇERSİZ OLUR?
Peki dünden beri uzun uzun bahsettiğim bu senaryoyu geçersiz kılacak bir olasılık var mı? O da var.
Bu olasılık çok net bir şekilde Türkiye için yapılacak bir not artırımı olabilir. Bu da yukarıda bahsettiğimiz senaryonun başka bir boyut kazanmasını sağlar. Çünkü Türkiye’nin spekülatif ülke statüsünden çıkıp yatırım yapılabilir bir ülke kategorisine geçmesi, Türkiye’nin yabancı yatırımcı vitrinini tamamen değiştirebilecek bir gelişme. Mevcut durumda Türkiye bazı risk fonlarının ve risk almayı seven az sayıda emeklilik fonlarının portföyünde, sırf kısa sürede yüksek getiri sağlamak amacıyla tutulan bir ülke.

TÜRKİYE TRİLYONLUK FONLARIN RADARINA GİRERSE...
Buna karşılık yatırım yapılabilir ülke kategorisine geçişle birlikte Türkiye’nin otomatikman gelişmekte olan ülke endekslerindeki ağırlığı yüzde 3-5’li seviyelerden yüzde 5-10’lu seviyelere çıkacak. Ayrıca potaya en az 30-40 yıllık planlarla bir ülkenin hisse senedi piyasasına yatırım yapan dev emeklilik fonları girecek. Böyle bir durumda zaten Türkiye’de hakim konumda olan yabancı yatırımcıların 200-250 milyar liralık portföyü çok küçük rakamlar olarak nitelendirmek yanlış olmayacak. Çünkü trilyonlarca dolarlık fonlardan bahsediyoruz. Bu fonların birçoğu bir ülkenin hisse senedi piyasasının kısa vadede ucuzluğuna, pahalılığına değil dünya ekonomisinde 30-40 yıl içerisinde oynayacağı role bakarak yatırım yapan fonlar ve ülke borsalarını da ciddi anlamda istikrara kavuşturan türde yatırımlar. Dolayısıyla bu fonların Türkiye’ye ilgisi halinde borsanın, kırdığı rekorlar sonrasında bile fazla etkilenmeden ve kimseye çok zarar ettirmeden bu satım-alım sürecini atlatması mümkün. Bu durumda zaten mevcut yabancı yatırımcılar da satıp çıkar mı orası bile tartışılır.

EN POPÜLER MATEMATİK FORMÜLÜ ERTELENDİ
Fakat bu senaryonun gerçekleşmesi açısından çok kritik bir erteleme yaşandı geçtiğimiz günlerde. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin “Meclis’ten geçirin, notunuzu arttırayım” dediği Mali Kural, Parlamento’nun tatil dönüşüne ertelendi. Bu durumda 2011 yılı bütçesine Mali Kural’ın yetişip yetişmeyeceği kocaman bir soru işareti olarak çıktı karşımıza.

Çoğu kişi, bir matematik formülü (Δa=-0,33(a(t-1)-1)-0,33(b-5)) olarak açıklanan bu Mali Kural’ın ne olduğunu bile bilmiyor muhtemelen. Fakat piyasalar dahil herkesi ilgilendiren boyutu, zaten bu matematik formülünde hangi harfin ne anlama geldiği değil. Bir not artırımının unsuru haline gelebilecek olması. Bu da ertelendiğine göre artık elimizde kalanlara bakacağız.

ERTELEMEYLE ELİMİZDE KALANLAR
Ne kaldı elimizde? En kısa vadede borsa şirketlerinin açıklayacağı mali tablo verileri. Önümüzdeki günlerde bu açıklamalar hızlanacak. Herkesin gözü de banka hisselerinde olacak. Çünkü endeksi sürükleyen hisseler zaten bu hisseler. Ayrıca borsanın toplam kârlılığının büyük bir bölümü de bu şirketlerden geldiği için, piyasanın toplamda ucuz kalıp kalmadığını belirleyecek olan da yine bankaların kârlılığı olacak. Bu açıdan şanslı bir durum var ortada. Çünkü bankaların düşen bono faizleri sayesinde yılın ikinci çeyreğinde de oldukça iyi kârlar getirmeye devam edeceği ortada. Yani kârlar geldikçe borsa fiyat/kazanç oranları bazında giderek ucuzlayacak. Daha açık söyleyelim: Açıklanan kâr rakamlarına kıyasla piyasadaki fiyatlar ucuz kalmış olacak. Yani borsayı daha yukarıya götürebilecek bir dinamik sağlanacak. Fakat tüm rakamlar açıklandığında zaten bunlar çoktan piyasada fiyatlanmış olacak.

REFERANDUM: SADECE BİR HALK OYLAMASI MI?
Peki ya ondan sonra geriye ne kalacak? Referandum. Genel seçimde kapışacak olan iktidar partisiyle, ana muhalefet partisinin Referandum turları resmen bir önseçim atmosferine dönüşmüş durumda. İki parti de yapılacak olan anayasa değişikliği için ikna girişimleri yapmaktan ziyade, “iktidara mı yoksa muhalefete mi oy vereceksiniz” sorusunu soruyor.
Peki Referandum’u bir ön seçime dönüşen bir ülkede borsa rekor kırmaya devam edebilir mi? Üstelik ortada bir kredi notu artışı veya bilanço beklentisi kalmamışsa.
Seçim süreçleri bugüne kadar her zaman borsaya kaybettirmemiştir. Fakat kaybettirmediği dönemlerde Türkiye’nin büyük bir sıçrama beklentisi içerisinde olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bugün ani bir sıçrama beklentisi var mı? Bunun cevabını size bırakıyor.

ÖNÜMÜZDEKİ 48 GÜNE DİKKAT
Bu nedenle önümüzdeki 17 günlük süre kritik olacak. Çünkü konsolide olmayan banka bilançoları için açıklanan son bildirim tarihi 13 Ağustos. Ay başından itibaren ise yavaş yavaş banka kârları açıklanmaya başlayabilir. Bilançoların açıklanmasının ardından ise Türkiye’nin karşısında referandum gerçeği kalacak geriye. Banka hisselerinde yapılacak kâr realizasyonlarıyla  Referandum süreci  bir araya geldiğinde risk iyiden iyiye artabilir. 13 Ağustos tarihinden sonra Referandum'a kadar geçecek olan 30 günlük sürede de işte bu risklerin ve senaryonun testi yapılacak.
Ama bu arada bir sürpriz olur da Türkiye'nin kredi notu yatırım yapılabilir ülke statüsüne yükseltilirse, işte o zaman kartlar yeniden dağıtılır.

[email protected]

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner110

banner109