Engin ÇAĞLAR İle Başbaşa..






Masmavi bir gökyüzü, pırıl pırıl bir güneşle başlayan bir ömür. Önce bir çocuk, sonra bir öğrenci, sonrasında ise yakışıklı bir jön…

Siyah-beyaz perde de renkli hikâyeler. Anadolu’nun beyazperdeye aktarımı, buna öncü olan bir sanatçı…

Engin ÇAĞLAR…




Engin Çağlar kimdir?

1940 yılında İstanbul Fatih’te doğan Çağlar öğretmen bir ailenin çocuğu. Gerçek adı Çağlar Övet'tir. İlkokulu Fatih’te, Şişli Terakki Lisesi'nde, Robert Koleji'nde ve Hildesheim Güzel Sanatlar Okulu'nda iç mimari okudu. Sinema ve Ses Mecmuası’nın 1968 yılında açtığı artist yarışmasında erkekler arasında ikinci oldu. İlk kez "Öksüz" adlı filmde beyazperdeye çıktı. Birçok filmde romantik jön olarak başrolü oynadı.

1974 yılında sinemadan ayrılarak önce matbaa malzemeleri satan bir iş yeri açtı, sonra da hazır giyim mağazası açarak, iş hayatına atıldı. Şu an ise Babası Sadık Övet’in 1938 yılında kurduğu ‘’ Öğretmen Yayınları’’nı yürütmektedir. Eski Avrupa güzeli Filiz Vural'la evli ve iki çocuk babasıdır.


Sinema profesörü…

Sinema Türkiye’de çok önemli bir mevkii de. Ben öğrencilik yıllarımdan bu yana Türk Sinemasını takip ederek o büyülü dünyayı hep içime çekmişim.
Türk Sineması ekibine katılmak, o loş ışıklı salonda izlenilmek, karanlık olan beyaz perdenin birden bembeyaza bürünmesi benim heyecanımı anlatmaya yeter sadece birkaç cümleden biridir.

Işıkçısından, sesçisine, kameramanından, makyözüne, replikçisinden, yönetmenine kadar birçok alanı temsil eden sinemanın öğretmeniyim. Sadece senaryoyu çalışarak kamera karşısına geçmek sizi sinema sanatçısı yapmaz. Benim işim bundan sonra sinema hakkında doğru bilgiyi öğretmek. Teknik olarak değil pratik olarak.

Her şeyden önce Türk Sinemasına yeteneğiniz ile katkı sağlıyorsunuz…

Seyirci perdede tanıdığı ve sevdiği yüzleri görmek istiyor. Seyirci gözünde film oyuncu demektir, oyuncu kendinden biridir. Eğer sevdiği ve ona hitap ettiği hikâye de beyazperdeye aktarılıyorsa değmeyin izleyicinin keyfine.


Sinemaya karşı ilk karar…

Türk Sinemasını çok titizlikle izlerdim. Hayran kaldığım dönemlerde bir film beyazperdeye düştü. ‘’ Fosforlu Cevriye’’. Neriman Köksal ve Orhan Günşıray başrol oyuncuları idi. Filmin yakışıklı gencin oynadığı rol beni çok etkilemişti. Ve o filmden sonra sinemacı olmak, başrol oynayan yakışıklı bir jön olmak, sadece oyunculuk değil bu mesleği görevim bilmek beynime yer etmişti.

1968 Ses Mecmuası ‘’ Sinema Kapak Yıldızı’’ Finalisti…


Ses mecmuasını merakla takip ediyordum. Her sayıda yarışmaları kazanan, filmlerde başrol oynayan ve meşhur olan gençlerden bahsediliyordu. Bende yarışmaya katılma kararı aldım ve mecmuadan kestiğim başvuru formunu doldurarak, çektirdiğim iki adet fotoğraf ile birlikte ses Mecmuasına gönderdim. Sabırla beklediğim bir sürecin içerisine girdim. Fakat dergiden olan biteni takip ediyor heyecanla bekleyişe devam ediyordum. Bir gün eve geldiğimde postadan aldığım bir mektup Ses Mecmuası kapak yıldızı yarışmasının ilk elemesini geçtiğim ve canlı elemeye katılma hakkı kazandığım yazıyordu.

Canlı eleme olarak adlandırdığımız mülakatta beşerli gruplar halinde salona girerek birkaç soruya cevap veriyor daha sonra dışarıda bekliyorduk. Bu süreçten 15 gün sonra tekrar bir mektup alarak canlı elemeyi kazandığım ve finale kaldığım yazılıydı. Bu mutluluk vericiydi. Finale kalanlara deneme çekimi yapılacak ve bir kişi başrol oynamaya hak kazanacak.



Başrol oynamalıyım…

Deneme çekimlerinden sonra diğer yarışmaya katılan finalistlerden daha çok beni beğenmişlerdi ve ‘’ Aradığımız jön işte bu delikanlı’’ fikri herkesin aklına yer etmişti. Başrol oynamak farklı bir şey, başrol oyuncusu olmak başka bir şey. Biz başrol oyuncusu olarak kaldık.

Bana desteklerini veren Sezai Solelli’ye, Bilge Olgaç’a teşekkür ediyorum.


Türk sinemasında az sağlıklı filmler çıktı. Biz sinemacıların her ayı doludur. Bizler her ay bir sinema filmi çeker boş durmak istemezdik. Benim şansım en iyi firmaların renkli filmlerinde o dönemin kadın başrol oyuncuları ile başrol oynamaktı. İlk filmim ‘’Öksüz’’ Fatma Girik ile başrollerini paylaştığımız. Bu filme çok ses getirmişti. Ve o filmden sonra başarılı projelere imza attım.


Aldığım ödüller, sinema filmlerin afişleri, kullandığım malzemeler, aksesuarlar, giydiğim kıyafetler gibi birçok sinema hazinemi sergilemeyi düşünüyorum. Çektiğim filmlerden hazırlanmış bir 40 dakikalık kolâjım var. Afişlerim ve bu çekilen kolaj ile ben sinemaya dair seminerler veriyorum, üniversitelerde belirli zamanlarda ders veriyorum. Aslında sinema profesörü yâda öğretim görevlisi olmam gerekir. Biz bu işin ustalarıyız.

Bizim dönemimizin ruhu bir başka…

Türk Sinemasında verilen mesaj, alınan samimiyet şimdilerde pek fazla yok. Bizim ruhumuz farklı idi. Bizler bu işi görevimiz bildik. O dönemlerde televizyon yoktu ve bütün halkın tek eğlence kaynağı Türk Sineması idi. O dönemdeki bahçe sinemaları tıklım tıklım dolmaktaydı.

İşte bu yüzden bizim dönemimizin oyuncuları değerlidir. Her rolü oynamam. Türk Sinemasının bir imajı var. Ben o imajı bozacak hiçbir adım atmam. İşte bu yüzdendir ki benim oynayacağım rol alacağım paradan önemlidir. Biz kişiliğimiz ve kariyerimiz ile yerimizi korumaktayız.

Yeşilçam’ın Gülen Yüzü Engin Çağlar…

Bu güne kadar sinemayı, beyazperdeyi, gözlemlerimiz ve yaşanmışlıklarımızla anlatmaya çalıştığım bir kitap. Yeşilçam döneminin bütün güzel insanlarının anısına ve beni daha iyi tanımak adına yazdığım bir eser. Beni yani Engin Çağlar’ı o kitapta bulabilirsiniz.

Bizler insanların hayallerine hitap ettik…

Bizler hayalleri gerçeğe dönüştürdük. İnsanların hislerine tercüman olduk. Akşam olsa da sinemaya gitsek diyerek heyecanlanan bir halk vardı bizi izleyen. Bizler halkı işledik konularımızda. Aslında halk bizi değil hayallerini izledi beyazperde de…

Türk sinemasını seyrederken birbirini tanıyan ve bakışan annem ve babamın anısına…

Bizler oynadığımız filmler ile içtenliği aşıladık bizi izleyen gözlere. Ve birçok aşka şahitlik ettik. Birçok yuvanın kurulmasına, aşkın ortaya çıkmasına Türk Sineması etki olmuştur.


Üniversitelerde sinema anlatılmıyor…

Üniversitelerde sinema iletişime değil güzel sanatlara bağlı bir dal olması gerekmektedir. Bizler bu bölüme bir hoca olarak destek veririz. Fakat Türk Sinemasını doğru ve gerektiği gibi anlatacak hem hocaya hem de bölüm derslerine ihtiyaç vardır.


Dostlar unutulmaz…

Kendi adıma konuşmak gerekirse birçok kulvarda birçok dostum var. Biz hak ettiğimiz saygıyı görüyoruz. İster siyaset alanında, ister sinema alanında, ister müzik alanında, ister kültürel alanında bulunan dostlarım ile arasında bağı güçlü olan kişi benim. Doğru insanlar ile doğru yerlerde karşılaştığımız için şu an itibar görmekteyiz.

Tarih en büyük merakımdır…

Sinema ile de iç içedir. Edebiyat, tarih gibi alanlar ilgimi hep çekmiştir. Osmanlı Tarihi, Sanat Tarihi, Türk Tarihi ve gelmiş geçmiş beylikler. Tarih benim vazgeçemediğim bir daldır.

Ailem benim variyetimdir…

En büyük destekçim ve variyetim Ailem…

Son sahne…


Sözlerimi tamamlarken Türk Sinemasına ve Türk Sineması emektarlarına hakkı olan telif haklarının verilmesini rica ediyorum. Saygı ve sevgi ile karşılanıyoruz. Çok ilgi görüyor ve alkışlanıyoruz. Bu bizim için paha biçilemez bir duygudur. Türk halkına bize verdikleri destek için, bizi evlerinin içerisinde bir aile olarak nitelendirdikleri için, bizler sayesinde kurdukları yuva ve yaşadıkları aşk için her bir yüreğe teşekkürlerimizi sunuyorum.

Ve Özlem Ilgaz. Tanıdığıma memnun olduğum yüreklerden bir tanesi. Çok iyi ve gerekli yerlerde olacaksın. Yolun açık olsun.

Bizim yüzümüz daima beyazperdeye dönük olacaktır. O sahnede hala bizleri izlemektesiniz. İlkler daima özel ve güzel… Güzelliği size, anısı bize kalsın…

Engin Çağlar…


Güzel bir sohbet ve bundan sonra daimi Hocam.

Teşekkürler Engin ÇAĞLAR…



YORUM EKLE