ÇANKIRI YAPRAKLI TÜRBELERİ

Çankırı ili Yapraklı İlçesinde bulunan türbeler

ÇANKIRI YAPRAKLI TÜRBELERİ
ÇANKIRI YAPRAKLI TÜRBELERİ

Çankırı ili Yapraklı İlçesinde bulunan türbeler

FETHİYE TÜRBESİ
Fethiye Türbesi  Yapraklı ilçe merkezinde Cami Kebir Mahallesindedir.  Türbede iki ayrı bölümde yatan zatlar, baba ve oğlu olan Ahmet ve Ali efendilerin olduğu, Horasan’dan geldikleri veya Yapraklı’nın yerlisi oldukları da söylenmektedir.
Türbe iki katlı ve kare planlıdır. Yol seviyesinin bir kat altında türbe, yol seviyesinde kalan kısımda da kütüphane vardır.Türbeye ve kütüphaneye kuzey cephesindeki yoldan ve güneyde bulunan bahçeden girilir. Kare planlı olan türbenin alt katında iki bölüm vardır. Duvarları devşirme taş ve moloz taşla örülmüştür. Türbenin üstü doğu-batı yönünde uzanan beşik tonozla örtülüdür. Türbe üzeri tromp geçişli ve tuğla kubbelidir. Kubbe dıştan sekizgen kasnaklı ve üzeri ahşap çatı üstü alaturka kiremit ile kaplıdır (Restorasyon öncesi).
Türbe ve çevresi onarılarak inanç turizmine açılması için çalışmalar yapılmıştır. Son yenileme çalışmalarında türbe ve kütüphanenin aslına uygun yenilemesi yapılmıştır.Sağlık, gelecek gibi konularda dilekte bulunanlar adak kurbanı keserler. Türbede yatan zatlara ait olduğuna inanılan objelere dokunularak şifa bulunulacağına inanılır, ağaçtan yapılmış tokmağın ağrıyan yere sürülmesi halinde ağrıların geçeceğine inanılır.
Rivayet odur ki: Türbede yatan kişiye ait olduğuna inanılan tespihi küçük bir çocuğun boynuna geçirmesi üzerine türbe kapılarının kapandığı, tespihi çıkarınca da açıldığı anlatılır. Tespihle ilgili başka bir anlatıda şöyledir: Tespihi biri alır ve Kâbe’ye götürür. Hacca giden Yapraklılı biride rüyasında tespihin Kâbe’de olduğunu görür ve bularak geri getirir. Sözü edilen tespih binlik bir zikir tespihidir.
HACI MUSTAFA TUHTİ EFENDİ
(1870-1942) Hacı Mustafa Efendi’nin kabri. Hacı Mustafa Efendi 1870 Yapraklı doğumludur. Hacı Hafız Efendi ile akrabadır. İstanbul Fatih Medresesi’nde tahsilini tamamlayıp, müderris olarak Yapraklı’ya gelmiştir. Sülalesine ait olan Eşrefoğlu (Eşrefiye) Medresesi’nde müderris olarak talebe yetiştirmiştir.
Nakşibendî tarikatı şeyhlerindendir Şeyhliğe yükselmesi de Hacı Merdan-ı Veli’nin vefatından sonra olmuş ve Nakşibendî tarikatının bu bölgedeki şeyhi durumuna yükselmiştir. Haç ve İhlas risalesi yazmaya başlamışsa da Milli şef zulmü nedeniyle basılı hale getirememiştir.
1942 yılında vefat etmiş ve Yapraklı mezarlığına defnedilmiştir. Açık alanda bulunan türbenin etrafı duvarla çevrilidir. Yaklaşık 80 cm. yüksekliğinde olan mezarın etrafı ince beton duvarlı, üstü mozaik küpeşte ile koruma altına alınmıştır. Türbenin baş kısmında sarık motifli şahide vardır. Ayakucunda her hangi bir şahide bulunmamaktadır. Küpeşteden sonra düz inşaat demirine şekil verilerek yarım silindirik kafesle korunmuştur.
Nakşibendî tarikatı mensupları, tarikat eğitimi veren medresede eğitilirdi. Müritler, eğitimleri sırasında çilehanelerde 40 gün boyunca çile doldururlardı. Bu süreye Çile adı verilir ve bu sabır eğitimi boyunca sade tuzsuz çorba ve ekmek yenir, vakit namazlarında dışarı çıkarlar diğer zamanlarda, çilehane adı verilen küçücük odalarda dua ederek vakitlerini geçirirlerdi. Etraf köylerde bulunan Rivayet odur ki: Nakşibendî tarikatı mensupları, Şeyhlerine hediye göndermek istemişler. Köyden seçtikleri bir kişiye birkaç bakraç yoğurtla bal verip Hacı Mustafa Efendi’nin evine göndermişler.Yapraklı’ya Şeyhe emanetleri getirmekte olan adam; hediyelerin bir kısmını kendine saklamış, geriye kalanını da Hacı Mustafa Efendi’ye vermiş. Hacı Mustafa Efendi:“Oğlum, o sakladığın şeyleri al, evine götür, çocuklarınla birlikte ye” demiş.
ALTIN SESLİ HAFIZ HACI HASAN EFENDİ
Hacı Hafız Hasan Efendi 1870 yılında Yapraklı da doğmuş, doğduğunda ezan okur gibi eli kulağındaymış. Bunun üzerine, ebesi ve âlim zatlar onun bu halinin iyi bir hoca olacağına delâlet ettiğini söylemişler. Sekiz yaşında Kur'ân-ı Kerim'i hatmeden, on beş yaşında da hıfzını ikmal eden Hacı Hafız Efendi yirmi yaşında Hicaz'a gitmiş. Hacda Parasız pulsuz kalmış, bu biçare kalışı onu oldukça duygulandırmış bir namaz vaktinde kahırlı bir şekilde mescitte Kur’an okumaya başlamış. O zaman mescitte bulunan Mekke Şerifi’nin bu kahırlı bir şekilde okunan Kur’an çok hoşuna gitmiş ve Hacı Hafız Efendiyi evine dâvet etmiş güzelce ikramda bulunduktan sonra iki altınla ödüllendirmiş Hafız Efendi bu iki altınla Çankırı’ya dönmüştür. -ALTIN SESLİ HAFIZ Daha sonra İstanbul'a dönüp çeşitli Medreselerde dinî, ilmî tahsiline devam etmiş. Bilhassa Tokat’lı Hacı Şakir Efendiden uzun uzun dersler almış ve icazetini de ondan almış. Güzel sesinden dolayı İstanbul'da o zamanlar "Altın Sesli Hafız" diye tanınmış. Bu arada Sultan Abdülhamid Han'a sabah namazı imamlığı yapmıştır. Menhus 3l Mart hadisesinde sarayda imiş.. O zaman Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünen ve Selânik'ten gelen münafıklar Galata Köprüsünün iki tarafından koca koca kazanlarda pilâv pişirip halka dağıtmışlar ve türlü türlü taktiklerle halkı aldatmaya çalışmışlar, Osmanlıyı yok etmek için her türlü fitne fesadın içinde bulunduklarını anlanmıştır. Hacı Hafız o sıralarda Üstad Bediüzzaman, Eşref Edip, Hafız Sami, Hafız Burhan, Mehmet Akif, Ömer Nasuhî Bilmen ve diğer bazı zevatla Fatih Medresesinde temaslar ve sohbetlerde bulunmuş. Hacı Hafız Efendiye arkadaşları alay müftülüğü için imtihan açılacağını kendisinin de katılmaya ikna ederler ve alay müftülüğü için açılan imtihana hocasından habersiz girer.Sınavı birincilikle kazanıp, Edirne'ye gitmeden evvel kendisini yetiştiren hocası Tokatlı Hacı Şakir Efendiye gidip 'izninizi istiyorum. "Hocası; 'Oğlum, tembel talebeleri alay müftüsü yaparlar. Ben alay müftüsü olmana izin vermiyorum. Derhal memleketine git. Hiçbir şeyden yılmadan orada medrese açıp talebe yetiştir diyor.
NİYAZİYE MEDRESESİ KURULUYOR
Bunun üzerine H.Hafız Efendi Çankırı'ya geliyor. Ve doğduğu Yapraklı’ya l4 odalı Niyazi’ye isminde bir medrese inşa ediyor. Medreseyi kendi üzerine tapuluyor, yüzlerce talebeye ders vermeye başlıyor.   Yetiştirdiği binlerce talebesi halen çeşitli yerlerde İmam-Hatiplik, Kur'ân kursu hocalığı yapmaktadırlar. Ve her biri ayrı bir kıymet olan talebeleri çalışkan ve memleketin en dürüst insanları olarak vazife görüyorlar. Eğer anne ve babaları gelip bizim ihtiyacımız var oğlum gelsin, üç-beş ay çalışsın diye gelen başarılı talebelerin ailelerine oğlun bu zaman zarfında ne kadar kazanır?' diye sorup, aldığı cevaba göre, 'Alın size bu parayı ben veriyorum, bu çocuğu bana bırakın, onu okutacağım' demiştir ve ailelerin ihtiyaçlarını karşılamış, özellikle yoksul olan çoğu talebelerinin masraflarını kendisi temin ederdi. Bunun karşılığın da hiçbir yerden yardım, bağış ve maaş almadan kendisi bizzat karşılamıştır.  Hfız efendinin üç oğlu vardı. Büyük olan Hüseyin talebelerin disipliniyle ilgilenir. 200-300 talebe eğitim görürdü bunların hiç birinden dışarıdaki halktan şikayet gelmezdi. Ortanca Visali evin iaşesini temin ederdi. Küçük olan Latif sürekli namaz kılar ufak tefek eksiklerle ilgilenirdi. Latif genç yaşta İstanbul da vefat etti.
-ALPARSLAN TÜRKEŞ ATIYLA ZİYARETE GELİYOR
H.Hafız efendi anlatıyor: 1950’li li yıllarda Alparslan Türkeş ve Muzaffer Özdağ Çankırı da subaylık yapıyorlardı atlı olarak ziyaretine gelip bazı sorular sorup bunlara cevap arıyorlardı. Kendisine sorulan sorulara göre insanların kapasitesini bilirdi, Rahmetli Hafız efendi bunlar kendilerini iyi yetiştirmişler, benim bile cevap vermekte zorlandığım can alıcı sorular soruyorlar bunların kıymetini bilmek lazım dermiş.O zaman bir de hâkim vardı ismini tam hatırlayamadım. O zaman mesailer Cumartesi öğleye kadardı. Hiç unutmam Cumartesi mesaiden çıkınca bizim eve geldi hiç uyumaksızın ikin gün geceli gündüzlü tartıştılar hâkim mesaisine pazartesi bizim evden gitti. Özellikle yağmur duası için gelirlerdi. Gelenleri geri gönderir o yerde ne kadar küs insan varsa onları barıştırıp öyle gelin derdi. Küsler barışıp herkes bir araya gelince duaya başlar ve mutlaka o anda Allahın inayetiyle mutlaka yağmur yağardı.Vefat edinceye kadar sıhhatinden,aklından ve hafızasından bir şey kaybetmedi. Son zamanlarda gözlerini kaybetti bunu da bizlere bir insan gözlerini kaybettiğinde sabrederse cennete girmesine vesile olur inşallah diye nakletti. l00 yaşında olmasına ve gözlerinin görmemesine rağmen talebe okutmaya devam eder onların nerede yanlış yaptığını bilir ve uyarırdı .l7 Nisan l970'de vefat etmiştir
 Rivayet odur ki: Gece tarla sulamaya giden iki kardeşten büyük olan çalışmamış. Sabah kardeşlerin yanına gelen Hacı Hafız Efendi, kardeşlerin yanında olmadığı halde ‘’Oğlum gece boyu çalıştın, güzel bir kahvaltıyı hak ettin’’ demiş.

AKYAZI-BENLİ MUHİTTİ TÜRBESİ
Akyazı, Yapraklı ilçe merkezine 10 km, Çankırı’ya 29 km. uzaklıktadır. Türbe ve müştemilatı Akyazı’nın içerisinde ve diğer evlere nazaran biraz yüksekçe bir yerdedir. Mustafa limadioğlu Şeyh Mehmet Yavsi Muhittin olarak bilinen Benli Muhittin’in doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden olan ‘’Benli Muhiddin’’ XVI. yy. yaşamış olması muhtemeldir. Bayrami tarikatı şeyhidir. Rivayet olunur ki: Şeyhülislâm Ebusuut Efendi’nin babasıdır. XV. yüzyılda Yapraklı’nın 7 km doğusunda bulunan Akyazı köyüne geldiği ve yerleştiği kaydedilmektedir. Bazı kaynaklarda vefat tarihi olarak 1516 yılı belirtilmektedir. Habibi Karamani; Benli Muhiddin’in kızı, Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi’nin 1490-1574 kız kardeşi Rukiye Hatun ile evlenmiştir. 1262 sayfalık 2 ciltten oluşan Tuhfe-i Naili adlı eseri olduğu söylenir. Benli Muhittin Türbesi Yapıların olduğu kısım taş duvarla çevrili ve duvar üstünde demir parmaklık bulunmaktadır. Cami ahşap üstü kiremit çatı kaplı ve tek minareli, tek şerefelidir. Türbeye ön kısımda bulunan ve etrafı yarım metrelik duvarla çevrili olan sundurmaya açılan kapıdan girilir. Türbe üstü kubbeli, kare planlı olan türbe pencereleri kemerlidir. Türbeye içindeki üç adet mermer kaplı sanduka zemin seviyesinden oldukça yüksek ve üzerleri yeşil örtü ile kaplıdır. Baş kısımlarında yeşil örtü ile örtülmüş şaideler vardır, ayakuçlarında şahide bulunmamaktadır
Türbe bahçesinde, Şeyh İsmail Efendi, Hasan Efendi Hazretleri ve başka kabirlerde bulunmaktadır. Türbe ve türbeye bağlı müştemilat son yıllarda yapılmıştır. Türbeden ayrı bir birim olarak, kurban kesme, pişirme gibi yerler, yemekhane ve türbeye gelen ziyaretçilerin yatabilmesi için yer vardır. İçerde mutfak, çok sayıda yatak bulunmaktadır. Dilek, adak, şifa bulmak için gelenler burada kurbanlarını kesmekte, pişirmekte ve gerektiğinde atmaktadırlar.
BENLİ MUHİTTİN HZ. GEÇMİŞİ
Türbesi Çankırı halkı ve köyleri için ziyaretgâhtır. 75 yazma eserden alınarak 1264 sahifeli 2 cilt yazma Tuhfeinaili (Naili hediyesinde) Yavsi Mehmet’in İskilip’li olduğu kaydedilmekte ise de İskilip’in o devirde Çankırı sancağına Yapraklı’nın ve Akyazı’nın da İskilip’e bağlı olması Benli Muhittin’in Akyazılı olduğunu açıkça göstermektedir. Ebu-Suut Mehmet Efendi (Hoca Çelebi) Şeyh Mehmet Yavsi Muhittin ve Benli Muhittin adı ile anılan Şeyh Mehmet Muhittin oğlu Ebu-Suut Mehmet Efendi 1490 tarihinde İstanbul civarında Müderris köyünde doğmuştur. Babasının İstanbulun köyünde hocalık etmesi dolayısıyla orada doğmuş ilk ve orta tahsilini (Medrese) İstanbul ve Kütahya’da yaparak önce İnegöl medresesine tayin olmuş, daha sonra Bursa ve İstanbul’da mutasarrıf, 8 yılda Rumeli Kadı askerliğinde ve onu takiben Kanuni Sultan Süleyman tarafından Şeyhülislâmlığa getirilmiş olan (Şimdiki Diyanet İşleri Başkanlığı) bu değerli hemşerimiz imparatorluğun en parlak devrinde Kanuni’nin ve oğlu II. Selim’in zamanında 30 yıl kadar bu vazifede çalışmıştır. İmparatorluk devrinde devlet idaresi daha çok Şeyhül İslâmların dini esaslara göre verdiği fetvalara dayanarak yürütüldüğü için Ebu-Suut Mehmet Efendi’nin 30 yıl Kanuni gibi bir imparatoru idare ettiğini kabul etmek lazımdır. Sessiz sakin tabiatlı çocuklara ‘’Ebu-Suut Efendi’nin torunu musun’’ diye Çankırı’da öteden beri söylenmektedir ki buda Ebu-Suut’un uzun müddet Çankırı’da benimsendiğini göstermeye kâfidir.1574 tarihinde vefat ederek Eyüp Sultan’a defnedilmiştir. Ayrıca türbede: Horasan’dan gelme Benli Muhuttin Arabî Hazretleri, irşadı gurbi ilahiye vasıl olanlar. İkinci Benli Muhittin’in irşadı ilahiye vasıl olanlar yazılı levhalar bulunmaktadır. Türbe bahçesinde Şeyh oğlu İsmail Efendi, Şeyh baba Hasan Efendi, Şeyh oğlu Hasan efendilerin kabirleri bulunmaktadır İnanışa göre Türbede Benli Muhiddin ve iki müridine ait üç sanduka yer almaktadır. Günümüzde odunluk olarak kullanılan yerde türbeye getirilen akıl ve sara hastaları burada bir müddet uyutulurmuş. Çocukları sahibi olmayan kadınların türbeyi ziyaret edip adak adadıktan sonra çocuklarının olduğuna inanılır.
BULUCA-HATİP ALİ EFENDİ TÜRBESİ
Buluca, Yapraklı-Çankırı karayolu üzerinde, Yapraklı’ya 4 km. Çankırı’ya 27 km. mesafededir. Türbede Çankırı yönünde, köyün girişinde hemen sağ taraftadır. Hatip Ali Efendi (Dede)‘ nin Horasan Erenlerinden olduğu ve buraya yerleştiği söylenmektedir. Anadolu’nun Türkleşmesi sırasında mı yoksa Moğol istilası sırasında mı gelmiş olduğuna dair bilgi yoktur.. Yalnız hayırsever bir kişi olduğu bilinmektedir. Hatip Dede, köyde dut ağacı yetiştirmesiyle tanınmış. Yetiştirdiği dutları herkese ikram ettiği için çevre köylerden de onun dutlarını yemeye gelenler olurmuş. Köyün adı bu yüzden Dutluca diye anılıyormuş. Daha sonra Dutluca ismi, Buluca haline gelmiş. Hatip Dede’nin mezarının yanında Horasan’dan geldiğine inanılan bir zatın da mezarı bulunmaktadır; ancak bu zat hakkında yörede herhangi bir bilgi yoktur. Hatip Dede, ölünce dut ağaçlarının altına defnedilmiş. Geride kalan akrabalarına ise Kartal sülalesi lakabı verilmiş.  Mezarının Giriş kapısı demir parmaklıklı kapıdandır. İçinde küçük boylu ağaçlar bulunmaktadır. Mevcut kabrin şahide taşından 1987 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Bayramlarda, Camiden çıkan cemaat Hatip Ali Efendi’nin kabrini ziyaret Etmekte ve dua okumaktadır.
GÜRMEÇ ÇAM DEDE TÜRBESİ
Gürmeç, Çankırı il merkezine 54, Yapraklı’ya 40 km. uzaklıktadır. Bir tepenin başında yaklaşık bir dönümlük arazi üzerinde yan yana birkaç mezardan ibaret bir alandır Duvarları o mevkide bulunan taşlarla gelişigüzel örülmüştür. “Çam Dede” mezar alanı, asırlık meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Sadece bir tane de çam ağacı bulunmaktadır “Çam Dede” adı bu çamdan dolayı verilmiş olmalıdır. Çam Dede’nin Horasan Erenlerinden olduğu konusunda bazı bilgi kırıntıları varsa da bu kesin değildir. Çünkü ortada kitabe cinsinden herhangi bir kayıt yoktur. Yörede, “Çam Dede”nin erenlerden ve evliyalardan olduğuna, hatta bu yönüyle şifa dağıttığına inanılır. Eskiden sıtmanın yaygın olduğu tarihlerde sıtmaya yakalanan köylüler Çam Dede’ye giderler abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra uykuya dalarak şifa bulacaklarına inanırlarmış. Gürmeç Köyü ve civarındaki tek dede “Çam Dede” de değildir. Bunun yanında “Aşağı Dede”, “Ağız Dedesi” ve “Kara Dede” gibi isimlerle anılan bazı yatır ve türbe alanları da bulunmaktadır.
DEDELER: Bugünkü Gürmeç halkı, Sünni-Hanefi Müslümandır. Bilindiği gibi Dedelik ve Babalık geleneği genelde Alevilerde olan bir gelenektir.Söylentiye göre; köylüler, dede tarafından çarpılmaktan ve bir belaya uğramaktan korkup çekindikleri için mevcut ağaçlara dokunamamaktadırlar. Yine rivayete göre; vaktiyle köylülerden birisi Dede’ye adını veren çamdan çıra yontmaya kalkışmış da sıçrayan bir kıymık adamın gözünün birisini kör etmiş, meşe ağaçlarından kesmiş olduğu odunları evine götüren bir adam da odunların yanmadığını görünce bu odunları eşeğine yükleyip geri getirmiş ve mezarların bulunduğu alana bırakmak zorunda kalmıştır! İşte bu ve benzeri rivayetler sebebiyle mevcut tek çama ve meşe ağaçlarına dokunulamamaktadır. Hatta kurumaya yüz tutmuş meşe ağaçlarına, kuvvetlenmesi amacıyla budama dahi yapılamamaktadır. Yağmur Duası da bu alanda icra edilmektedir.
KULLAR-KARA DEDE
Kullar, Yapraklı ilçe merkezine 20, Çankırı’ya 42 km uzaklıkta bulunan Kullar’ın Dedeyakası bölgesinde bulunmaktadır. Kara Dede’nin kimliği ve nereden geldiği hakkında bilgi yoktur. Türbesinin yanında kime ait olduğu bilinmeyen iki kabir daha vardır Karadede Türbesi İnanç ve uygulamalar: : Halk arasındaki inanca göre: Kara Dede, elindeki tahta kılıç ile İslâm ordusu içinde savaşmış bir kişidir Karadede’nin, at sırtında tahta kılıç ile savaşlara katıldığı ve savaştığı rivayetin anlatılır. Yağmur Duası türbenin yanında yapılır.
TAHTA KILIÇ : Kullarda tek katlı küçük bir mescit içinde korunmakta olan Tahta Kılıcın Dedeyakası’nda türbesi bulunan Karadede’ye ait olduğu söylenmektedir. Kara Dede tarafından gazalarda kullanıldığına inanılan tahta kılıç meşe ağacından yapılmış yaklaşık bir metre uzunluktadır. Tahta Kılıç: Köyün güneyinde, doğu yönünde giriş kapısı olan mescit tarzı bir binanın içinde ve odanın tam ortasında tavana asılı vaziyette durmaktadır.
Rivayet odur ki: Tahta kılıç hakkında değişik söylenceler ve inanışlar vardır. Tahta Kılıç’la birlikte yatan hastaların iyileştiği, çocuğu olmayanların çocuk sahibi olduğu, akli dengesi ve psikolojik rahatsızlıkları olanların iyileştiği anlatılmaktadır. Kurtuluş savaşı sırasında, köy halkından olan ve akli dengesi bozuk biri Tahta Kılıç’ı eline alarak, köy meydanında sanki savaşıyormuş gibi kılıcı sağa sol sallamaya başlamış. Savaş bitiminde köye dönenler kendilerini kılıç sallayan bu delinin kurtardığını söyledikleri rivayet edilir. Bir başka anlatıda da: Kore Savaşı’nda Tahta Kılıcın üzerinde kanlar belirmiş. Tahta Kılıç’ın başka bir kutsal özelliği de yağmur duası öncesinden halk tarafından kullanılmasıdır. Kuraklık zamanlarında: Tahta Kılıç suya konarak ıslatılır. Topluca Dedeyakası’nda bulunan Kara Dede’nin türbesi ziyaret edilir ve sonrada yağmur duasına çıkılır. Dua bitiminde Tahta Kılıç tekrar yerine konur. Tahta Kılıç’ın fiziki durumu: Yaklaşık bir metre uzunlukta meşe ağacından mamuldür. Sırt kısmı kalın ön kısım ince ve ucu sivri olup Tahta Kılıç üzerinde yol yol meşe ağacının damarları yer alır. Rengi grimsi-siyah görünümündedir. Defalarca ıslatılıp kurutulmasına rağmen çürüme ve çatlama gözükmemektedir.
.
TATLIPINAR-ŞEYH OSMAN TÜRBESİ
Tatlıpınar, Yapraklı ilçe merkezine 20, Çankırı’ya 29 km. uzaklıkta Tatlıpınar’da yerleşim yeri dışında bulunan mezarlıkta yüksek bir tepe üzerindedir. Kabrin başında bulunan şahidesinde’’ Şeyh Osman Hz. Horasan Evliyalarından olup 1300’lü yıllarda yaşadığı sanılmaktadır. Allah kendisinden razı olsun. Ruhuna Fatiha’’ yazılıdır. Şıh Osman Türbesi Horasan Erenlerinden olup Anadolu’ya irşada görevi için gelenlerdendir. XIV-XV Yüzyılda yaşadığı tahmin olunmaktadır. Kendi adıyla anılan Şeyh Osman (Tatlıpınar) Köyü’nü kurmuş, burada halkı aydınlatarak, Müslümanlığın yayılmasına katkıda bulunmuştur, 1301 tarihini taşıyan Caminin varlığı ve köyün Şıh Osman tarafından kurulduğu rivayetinden hareketle Moğol yayılması sırasında Anadolu’ya gelmiş olabileceği düşünülebilir. Köy mezarlığı ile bitişik olan türbenin yanında başka mezarlarda vardır. Tatlıpınar’ın karşısında bulunan mezarlık yolunun sağ tarafında dik bir tepe üzerindedir. Beton temel duvarla çevrilmiş ve üzerine yuvarlak demir kafes yapılmıştır. Mermer kaideli başucu şaidesinin üzerinde kavuk şekli verilmiş taş bulunmaktadır.Türbenin üzeri kapatıldığında çatının yıkılacağı inancı nedeniyle üstü açıktır, kapatılmaz
YEŞİL DİREK TEKKESİ (SAZCAĞIZ KÖYÜ)
Şeyh İsmail Rumi, Yapraklı’ya bağlı Bağdiğin (Yukarıöz) köyünde doğmuştur. Burada uzun süre çobanlık yapmıştır. Daha sonra Yapraklı’ya bağlı Sazcağız köyüne gelerek bir tekke kurmuştur. Oradan da İstanbula giderek irşat görevine devam etmiştir. Halveti tarikatına girmiş, bir gece rüyasında “Sen Bağdat’a gidip Abdülkadir Geylani’ye avdet edeceksin” şeklindeki sözler nedeniyle Kadiri tarikatına bağlanmıştır. Şeyh İsmail Rumi Hazretleri 1631 yılında vefat etmiştir. Tophane’de Kadirihane denilen dergahın yanında türbesi bulunmaktadır
 Türbesi İstanbulda bulunan Şeyh İsmail Ruminin yaptırdığına inanılan tekke, hemşerilerimiz tarafından ziyaret edilir. Tekke, teravih namazları ve cuma namazları için kullanılmaktadır. Tekkenin üst bölümünde tek insanın sığabileceği çilehaneler bulunmaktadır. Tekkenin içinde yeşile boyanmış ahşap bir direk vardır. Ziyarete gelenler, bu direğe sarılırlar. İnanışa göre elleri kavuşanların dilekleri kabul olur.

İsa Kırım

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER