Mardin, Mardin'in Gezilecek Yerleri, Mardin'de Neler Yenir

Mardin, Mardin tarihi, Mardin'in Gezilecek Yerleri, Mardin'de Neler Yenir, Mardin'in İlçeleri, Mardin'e Nasıl Gidilir, Mardin Otelleri

Mardin, Mardin'in Gezilecek Yerleri, Mardin'de Neler Yenir
 Mardin, Mardin'in Gezilecek Yerleri, Mardin'de Neler Yenir


Mardin, Mardin tarihi, Mardin'in Gezilecek Yerleri, Mardin'de Neler Yenir, Mardin'in İlçeleri, Mardin'e Nasıl Gidilir, Mardin Otelleri


MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com


Mardin Tarihi

Anadolu'yu Mezopotamya'ya bağlayan Mardin yöresi; tarihsel gelişim içerisinde, onlarca uygarlığa ve onlarca değişik din, etnik grup ve mezheplere ev sahipliği yapmış ve birbirinden farklı bu kültürler, sevgi ve hoşgörüyü bir potada harmanlayarak ve farklılıklarını koruyarak , yüzlerce, binlerce yıl bir arada ve dayanışma içerisinde yaşamasını bilmiştir. Müslüman, Süryani, Yakubi, Keldani, Nesturi, Yezidi, Yahudi, Kürt, Arap, Çeçen, Ermeni vs. gibi farklı din ve farklı etnik kökenden gelen topluluklar; "doğal toplumsal hoşgörü" ve uzlaşma ile, "barış ve kardeşlik içerisinde" bir arada yaşamışlardır. Mardin, bu özelliklerinden dolayı, "değişik kültürel yapıların barışçıl bir sentezini oluşturmuştur". Zarathustra'nın, Mani'nin yaşadığı; kültürel ve felsefi yoğunluğun tarih boyunca damgasını vurduğu barış, kardeşlik ve hoşgörü kenti Mardin...

Şehrin adı Süryanice kaleler kenti demek olan "Marde" den gelir. Romalıların Süryanilerden alarak ‘Maride’ dedikleri şehire, Araplar ‘Maridin’ dediler.

Plinus'a göre , Nusaybin civarında yaşayan Mardanî adlı Arap kabilesinden almıştı Maridin adını. Ortaçağ'ın ünlü yazarı Prokopios kenti, bir kale-kent olarak Margdis diye anıyordu. Daha sonraki dönem Bizans yazarlarına göre, kentin adı Mardes'ti. Diğer kaynaklara göre Persler Marde, Ermeniler Mardi, demişlerdi. Çoğu kaynaklarda; Mardin’in gerçek adı “Merdin” diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir.

Kervan ve savaş yolları üzerinde bulunan Mardin tarih boyunca önemli bir şehir oldu. İlkçağda Persler’in, Büyük İskender ve ardıllarının egemenliğinden sonra uzun zaman Roma ve Bizans’ın elinde kalan Mardin, Çaldıran Savaşı’ndan sonra Osmanlı ülkesine katıldı. Anadolu seferinde Timur iki ay kuşatıp da zaptedemediği şehrin eteklerindeki tüm ağaçları yaktırır.Mardin Kalesi Bizans İmparatoru Constantinus tarafından Sasaniler’e karşı yaptırıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında da işgale uğramayan şehir günümüzde ticari önemini yitirmiştir.Yakın geçmişte Almanlar tarafından yapılmış ünlü Bağdat demiryolunun bir uzantısı Mardin önündeki ovadan geçer ama kent Güneydoğu’nun en çok göç veren illerinden biridir maalesef. Mardin teolojik olarak da çok zengin bir kent. Bu dinsel mozaik hiçbir dinin baskın olmamasıyla oluşmuş. Yeni bir inanç sistemini benimseyenler diğerlerini rahatsız etmemiş. Değişik dini cemaatler birbirleriyle evlilikler yapmış. Bu akrabalık bağları da ortamı yumuşatmış. Şunu hissedebiliyoruz; Mardin’de baskın bir din yok.

Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki kent, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuştur. Kentin doğum tarihi İÖ 3000 yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran'dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler...2 bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyılda Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonunda Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artukiler. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyumlu ve Akkoyumlu beylikleri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti.

Mardin, kurtuluşunu politik zekasıyla kan dökmeden ve acı günler yaşamadan elde etmiştir. Dünya tarihine damgasını vuran Kartal Kalesini önce İngilizler sonra da Fransızlar zaptetmek istemiştir. İngiltere yönetimindeki Irak Valisi Nüel halkın ileri gelenlerinden şehri istemiş ancak, halkın bu duruma karşı durması sebebiyle şehri terk etmiştir.

Zaten Mardin ahalisi Suriye itilaf namesini haber alır almaz bunu protesto etti. 30 Ekim 1919 tarihinde 25.000 kişinin katıldığı bir miting akdeden Mardin halkı Güney Cephesi’ndeki durumu, dolayisiyla işgali protesto etmiş ve Heyet-i Merkeziyye namına Hüseyin imzası ile şu protestoyu yayımlanmıştır.

Haksız ve adaletsiz bir sulh kararın medeniyet alemine refah ve saadet getireceği yerde, kanlı bir istikbal doğuracağı herkesçe bilinmektedir. Tarih ve tabii hukuk gereği İslam Halifesi ve Osmanlı vatanının selameti ve hayat hakkını kanlarının son damlasına kadar muhafazaya mecbur olan milyonlarca Müslüman ve Osmanlı namına yirmibeşbin nüfusun akdettiği mitingde, Mardin Müdafaai-i Hukuk-u Milliyesi halkın düşüncelerine tercüman olmuş.

Bu hislerle hareket ederek, Fransızlar tarafından şehrin işgal edileceğini duyan Mardinliler milis kuvvetlerini oluşturarak Mustafa Kemal’in hızlandırdığı Erzurum Kongresine iki temsilci gönderdiler. Büyük önderle görüşüp moral ve manevi destek aldıktan sonra, kuvvetlerini daha da güçlendirdiler.

Fransız Norman, Mardin’e gelince, güvenliği sağlayan silahlı milisler Norman’a saldırmaya çalışan halkı durdurmaya çalışıyorlardı. Fransız Komutan bu tepki karşısında ne yapacağını şaşırmıştır. Mardin Belediyesinde halkın yöneticilerine Mardin’i teslim etmeleri halinde Avrupa’nın en büyük şehirleri arasına gireceklerini, işsizliği ortadan kaldıracaklarını ve yönetimi yerli halktan oluşturacaklarını anlatmıştır. Ancak şehrin ileri gelenleri binlerce asker tarafından şehrin korunduğunu, gitmemeleri durumunda kan döküleceğini bildirmişlerdir. Durumun ciddiyetini anlayan Norman kendisine istasyona kadar eşlik edilmesini istemiş ve trene binerek şehri terk etmiştir.



MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com

Mardin'e Nasıl Gidilir?
  

 Mardin’e İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerin birçoğundan havayolu, karayolu gibi pek çok farklı şekilde ulaşabilirsiniz. Ortadoğu ülkelerini, Şanlıurfa ve Gaziantep üzerinden Adana'ya bağlayan E-90 karayolunun ana eksenini oluşturan Mardin'in havaalanı, Kızıltepe ilçesinde. Mardin-Kızıltepe arası arabayla yaklaşık 20 dakika sürüyor. İsterseniz havaalanından servislerle ya da şehir içi ulaşımı kullanarak da Mardin merkeze gelebilirsiniz.   

Havayolu ile ulaşım imkânının olmadığı şehirlerin hemen hepsinden ise Mardin’e karayolu ile ulaşım mümkün. Büyükşehirlerden ve civardaki şehirlerden otobüs seferleri ile Mardin’e gelebilirsiniz. İsterseniz Diyarbakır, Şanlıurfa gibi bölgenin diğer büyükşehirlerine ulaşıp buraları da gördükten sonra Mardin’e aktarma yapabilirsiniz.
Kendi aracınızla gelmek isterseniz de bazı yol bilgilerimiz şöyle:
•    Şanlıurfa - Mardin arası yaklaşık 190 kilometre ve 3 saat sürmektedir.
•    Diyarbakır - Mardin arası yaklaşık 92 kilometre ve 1 buçuk saat sürmektedir.
•    Gaziantep - Mardin arası yaklaşık 335 kilometre ve 4 buçuk saat sürmektedir.
•    İstanbul - Mardin arası yaklaşık 1.480 kilometre ve 17 buçuk saat sürmektedir.
•    Ankara - Mardin arası yaklaşık 1.030 kilometre ve 13 saat sürmektedir.
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com



İstanbul ile Mardin arası mesafe
Kaç km? 1475 Km
Kaç saat? 14 saat 58 dakika
 
İstanbul ile Mardin arası Mesafe ve Yakıt Detayları
İstanbul ile Mardin arası 1475 Km. Bu mesafe arabayla yaklaşık olarak 14 saat 58 dakika sürecektir. Uçak ile seyahat etmeyi planlıyorsanız, 1094 Km olan yolculuğu yaklaşık olarak 1 saat 57 dakika sürede tamamlayabilirsiniz.
Dizel bir araç bu mesafede ortalama 81.13 Lt, benzinli bir araç ise 118 Lt yakıt tüketir.
İstanbul ile Mardin arası ortalama tüketim maliyeti ise, dizel bir araç için 312.33 TL, benzinli bir araç için 531 TL olacaktır.
Ulaşım Mesafe Süre
Araç Yolculuğu 1475 Km 14 saat 58 dakika
Uçak Yolculuğu 1094 Km 1 saat 57 dakika
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com


Ankara ile Mardin arası mesafe
Kaç km? 1028 Km
Kaç saat? 10 saat 29 dakika
 Ankara ile Mardin arası Mesafe ve Yakıt Detayları
Ankara ile Mardin arası 1028 Km. Bu mesafe arabayla yaklaşık olarak 10 saat 29 dakika sürecektir. Uçak ile seyahat etmeyi planlıyorsanız, 745 Km olan yolculuğu yaklaşık olarak 1 saat 29 dakika sürede tamamlayabilirsiniz.
Dizel bir araç bu mesafede ortalama 56.54 Lt, benzinli bir araç ise 82.24 Lt yakıt tüketir.
Ankara ile Mardin arası ortalama tüketim maliyeti ise, dizel bir araç için 217.68 TL, benzinli bir araç için 370.08 TL olacaktır.
Ulaşım Mesafe Süre
Araç Yolculuğu 1028 Km 10 saat 29 dakika
Uçak Yolculuğu 745 Km 1 saat 29 dakika
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com


İzmir ile Mardin arası mesafe
Kaç km? 1440 Km
Kaç saat? 15 saat 48 dakika
 İzmir ile Mardin arası Mesafe ve Yakıt Detayları
İzmir ile Mardin arası 1440 Km. Bu mesafe arabayla yaklaşık olarak 15 saat 48 dakika sürecektir. Uçak ile seyahat etmeyi planlıyorsanız, 1200 Km olan yolculuğu yaklaşık olarak 2 saat 5 dakika sürede tamamlayabilirsiniz.
Dizel bir araç bu mesafede ortalama 79.2 Lt, benzinli bir araç ise 115.2 Lt yakıt tüketir.
İzmir ile Mardin arası ortalama tüketim maliyeti ise, dizel bir araç için 304.92 TL, benzinli bir araç için 518.4 TL olacaktır.
Araç Yolculuğu 1440 Km 15 saat 48 dakika
Uçak Yolculuğu 1200 Km 2 saat 5 dakika
Mardin İklimi
Mardin ilinin iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır. Bölgede kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı, kış aylarının soğuk geçmesine yol açar. Bir yandan güneydeki çöl ikliminin etkisi altında bulunması, bir yandan kuzeydeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle ilin genelinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özelliği görülür. Ancak Derik, Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk, fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi mikroklima özelliğinin yörede hüküm sürerken Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com





Mardin Telefon Rehberi
ALO VALİLİK 179
Başbakanlık İletişim Merkezi BİMER 150
Valilik Özel Kalem 0 482 212 10 06
0 482 212 37 41
Vali Yardımcıları Sekreterlik 0 482 212 65 11
0 482 212 84 94
Evrak Kayıt 0 482 212 11 01
Evrak Kayıt Fax 0 482 212 11 01
İşlemler Şefliği 0 482 212 15 31
Sicil Şefliği 0 482 212 30 56
İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü 0 482 212 22 19
İl Göçler İdaresi Müdürlüğü 0 482 212 22 19
Bilgi İşlem Şube Müdürülüğü 0 482 212 24 18
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü 0 482 212 18 69
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürlüğü 0 482 212 27 94
İl Dernekler Mdürülüğü 0 482 213 00 78
Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü 0 482 212 16 53
İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü (KDRP) 0 482 212 30 06
İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü 0 482 212 16 24
İl Mahalli İdareler Müdürlüğü 0 482 212 68 51
Yatırım İzleme ve Koordinasyon Müdürlüğü 0 482 212 24 31-0 482 212 24 32
Zarar Tespit Komisyonu 0 482 212 44 33 
Fax 0 482 212 34 60
İl İdare Kurulu Müdürlüğü 0 482 212 37 34
Mutemetlik 0 482 212 31 50
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 0 482 212 58 45
Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü 0 482 212 22 86
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com




Mardin İlçeleri
Mardin’in biri merkez olmak üzere dokuz ilçesi vardır. 

Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 83.863 olup, 53.005’i ilçe merkezinde, 30.858’i köylerde yaşamaktadır. Mardin-Midyat eşiğinin güneyinde yer alan ilçe toprakları genelde düzdür. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. Sanâyisi gelişmemiş olan ilçede küçük çaplı atölyeler vardır. 

İlçe merkezi Masus Dağları eteklerinde, Mardin Kalesinin aşağısında batıdan doğuya doğru uzanır. Şehrin eski evleri taş yapı, düz damlı ve tek katlıdır. Sokaklar dar ve yokuştur. Üç bin senelik târihe sâhiptir. Taş yapılı küçük pencereli beyaz badanalı Mardin evleri kaleden bakıldığında birbiri üzerine binmiş gibi görünür. Denizden yüksekliği 1325 metredir. Gaziantep-Nusaybin demiryoluna, Şenyurt yakınlarından ayrılan bir hatla bağlanır. Belediyesi 1889’da kurulmuştur. 

Dargeçit: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 31.436 olup, 10.079’u ilçe merkezinde, 21.357’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 32 köyü vardır. İlçe toprakları düzdür. Dicle Nehri Şırnak’la olan sınırından geçer. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. İlçe merkezi Akçadağ eteklerinde kurulmuştur. Midyat’a bağlı bir bucakken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu. 

Derik: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 45.983 olup, 13.201’i ilçe merkezinde, 32.782’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27, Kocatepe bucağına bağlı 32 köyü vardır. Yüzölçümü 1367 km2 olup nüfus yoğunluğu 34’tür. İlçe toprakları genelde düzdür. Akarsu bulunmadığı için bu düzlüklerde tarım üretimi düşüktür. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut, üzüm, zeytin ve bâdem yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Hayvancılık daha çok canlı hayvan ticâretine dayalı olduğundan hayvanî ürünlerin üretimi düşüktür. İlçe topraklarında fosfat yatakları da vardır. İlçe merkezi üç tarafı dağlarla çevrili bir alanda yer alır. İl merkezine 70 km mesâfededir. İlçe belediyesi 1884’te kurulmuştur. 

Kızıltepe: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 130.639 olup, 60.134’ü ilçe merkezinde, 70.505’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 86, Şenyurt bucağına bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 1403 km2 olup, nüfus yoğunluğu 93’tür. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Kızıltepe Ovasının batısında lavlardan meydana gelen engebeli arâzi yer alır. Verimli ova toprakları yeterince sulanamadığı için tarım ürünlerinin rekoltesi düşüktür. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri arpa, buğday, mercimek ve üzüm olup, ayrıca az miktarda pamuk, incir, zeytin ve nohut yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok koyun beslenir. Hayvancılık genelde canlı hayvan ticâretine dayalıdır. Un, iplik, kireç ve yem fabrikası başlıca sanâyi kuruluşudur. Sınır ticâreti yaygın olarak yapılır. 

İlçe merkezi Gaziantep-Cizre-Irak karayolu üzerinde yer alır. İl merkezine 22 km mesâfededir. Eski ismi Koçhisar’dır. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. İlin en kalabalık ilçesidir. 

Mazıdağı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 30.276 olup, 9526’sı ilçe merkezinde, 20.750’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 50 köyü vardır. Yüzölçümü 869 km2 olup, nüfus yoğunluğu 35’tir. İlçe toprakları Mardin-Midyat eşiğinde olup, genelde dalgalı düzlüklerden meydana gelir. En yüksek noktası Mazıdağıdır (1252). Topraklarından kaynaklanan suları Göksu ve Bağlıca dereleri toplar. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, üzüm, arpa ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan birinci derecede gelir kaynağıdır. Yaylacılık metoduyla en çok koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi beslenir. İlçe topraklarında bulunan fosfat yatakları Etibank tarafından işletilmektedir. 

İlçe merkezi dağlık bir kesimde kurulmuştur. İl merkezine 43 km mesâfededir. Eski ismi Şamrah’tır. 1937’de ilçe olan Mazıdağı’ın belediyesi aynı sene kurulmuştur. 

Midyat: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 72.929 olup 29.569’u ilçe merkezinde, 43.360’ı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 48 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düz olup, Mardin-Midyat eşiğinde yer alır. Başlıca akarsuyu Çağçağ Çayıdır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, üzüm, mercimek ve nohut olup, ayrıca az miktarda susam ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. İlçede beslenen Ankara keçisinin kahverengi ve siyah renkli yünlerinden battâniye dokunur. Telkâri olarak bilinen gümüş işlemeciliği yaygın olarak yapılan el sanatıdır. 

İlçe merkezi düz bir alanda yer alır. Çok eski bir târihe sâhiptir. İl merkezine 58 km mesâfededir. Halkının bir kısmı Süryânidir. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. 

Nusaybin: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 85.448 olup 49.671’i ilçe merkezinde, 35.777’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 14, Akarsu bucağına bağlı 25, Girmeli bucağına bağlı 27 köyü vardır. Yüzölçümü 1177 km2 olup, nüfus yoğunluğu 73’tür. İlçe toprakları genelde düzdür. En yüksek noktası 1231 m olan Dibek Dağıdır. İlçe topraklarını Çağçağ Çayı ve kolları sular. 

Ekonomisi tarım ve sınır ticâretine dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri, üzüm, buğday, mercimek, arpa, pamuk olup ayrıca az miktarda incir, susam, nohut ve zeytin yetiştirilir. Hayvancılık daha çok canlı hayvan ticâretine yöneliktir. Bu yüzden hayvanî ürün üretimi düşüktür. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. Çırçır, iplik, pamuklu dokuma ve halı fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. 

İlçe merkezi Çağçağ Çayının iki yakasında kurulmuş olup, Suriye sınırına çok yakındır. Eski ismi Nisibis’tir. İl merkezine 58 km mesâfededir. Çok eski bir târihe sâhiptir. İstanbul-Bağdat demiryolu ve Urfa-Silopi karayolu ilçeden geçer. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. 

Ömerli: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 18.936 olup 7152’si ilçe merkezinde, 11.784’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 41 köyü vardır. Yüzölçümü 433 km2 olup, nüfus yoğunluğu 44’tür. İlçe toprakları düzdür ve Mardin-Midyat eşiğinde yer alır. Topraklarını Savur Çayının başlangıç kolları sular. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, arpa, buğday ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemlidir. Ençok koyun ve Ankara keçisi beslenir. 

İlçe merkezi, Mardin-Midyat karayolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 18 km mesâfededir. Nüfus bakımından ilin en küçük ilçesidir. Savur’a bağlı iken 1953’te ilçe olmuş ve aynı sene belediyesi kurulmuştur. Eski ismi Maserti’dir. 

Savur: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 35.832 olup 6244’ü ilçe merkezinde, 29.588’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 26, Sürgüçü bucağına bağlı 13 köyü vardır. Yüzölçümü 1049 m2 olup, nüfus yoğunluğu 34’tür. İlçe toprakları oldukça engebeli arâziden meydana gelir. En yüksek noktası 1160 m ile Ziyârettepe’dir. Başlıca akarsuları Savur ve Bağlıca çaylarıdır. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, mercimek ve arpa olup, ayrıca az miktarda nohut, incir ve ceviz yetiştirilir. Savur Çayı kıyısında yapılan kavakçılık önemli gelir kaynağıdır. Hayvancılık gelişmiş olup, ençok sığır besiciliği yapılır. 

İlçe merkezi Savur Çayı kenarında kurulmuştur. İl merkezine 44 km mesâfededir. Eskiden Suara daha sonraları ise Savor adları verilmiştir. Gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. Makedonya Kralı İskender ile İran Kralı Daryüs, Savur’un Erbil köyü yakınlarında savaşmışlardır. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. 

Yeşilli: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 22.385 olup, 10.451’i ilçe merkezinde, 11.934’ü köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları genelde düz olup bir bölümü Mardin-Midyat eşiğinde yer alır. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık gelişmiştir. Merkez ilçeye bağlı belediyelik bir köyken, 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com






Mardin Gezilecek Yerleri
DEYRULZAFARAN MANASTIRI
 
İsa’dan sonra 5. yüzyılda inşa edilen Deyrulzafaran Manastırı, muhteşem mimarisi yanında Süryani Kilisesi’nin önemli merkezlerinden biridir. 1932’ye kadar 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ikametgah yeriydi.
 
Manastır, Mardin’in 4 kilometre doğusunda, şirin bir dağ yamacında, Mardin Ovasına hakim bir noktadadır. Üç kattan oluşan Manastır 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18. yüzyılda kavuşmuştur. Farklı zamanlarda yapılan eklentilere rağmen Manastır’ın adeta tek bir zamanda inşa edildiği havasını vermesi, bu eklenti binaları yapan mimarların ne kadar maharetli olduklarını gösteriyor.
 
Manastır, Milattan önce Güneş Tapınağı, daha sonra da Romalılarca kale olarak kullanılan bir kompleks üzerine inşa edildi. Romalılar bölgeden çekilince Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirterek kaleyi manastıra çevirdi. Bu nedenle Manastır, önceleri Mor Şleymun Manastırı olarak bilini- yordu. Mardin ve Kefertüth Metropoliti Aziz Hananyo’nun 793 yılından başlayarak büyük bir tadilat yapmasından sonra Ma-nastır onun adıyla, Mor Hananyo Manastırı olarak bilindi. 15. yüzyıldan sonra da Manastır’ın etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisinden dolayı Manastır, Deyrul-zafaran (Safran Manastırı) adı ile anılmaya başlandı.
 
Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışları ile insanın ilgisini çeken Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihi boyunca Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden biriydi. Bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de yine bu Manastır’da patriklik yapan ve 1895’te vefat eden 4. Petrus’tur. 1874 yılında İngiltere’ye yaptığı bir ziyaret sırasında satın aldığı matbaayı 1876 yılında Manastır’a getirtti. Matbaada 1969 yılına kadar başta Süryanice olmak üzere Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar ile 1953’e kadar Öz Hikmet adında aylık bir dergi basılıyordu. Matbaadan geriye kalan parçaların bir kısmı Manastır’da diğer bir kısmı da Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde sergilenmektedir.
 
Manastır bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biridir. Mardin Metropoliti’nin ikametgahı olan Deyrulzafaran Manastırı, dünyanın dört bir yanına dağılmış Süryaniler tarafından dua ve bereket almak için ziyaret edilir. Yine binlerce yerli ve yabancı turist, kısa veya uzun bir yol kat ederek Manastır’ı ziyaret etmektedirler.
 
GÜNEŞ TAPINAĞI
 
Bu yapının kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Milattan Önceki yıllara ve hatta Mardin’in kuruluşuna kadarki döneme indiği tahmin edilmektedir. Yapı, o dönemde Güneş Tapınağı olarak kullanılıyordu. Güneş Tapınağı, Mor Hananyo Kilisesi'nin doğu köşesinde kalıp iki kısımdan oluşmaktadır. Giriş kısmı beşik tonozlu şeklinde yontulmuş taşlardan olup yüzeyi 25 metrekaredir. İkinci kısım ise 51.5 metrekare olup dikkati çeken bir tavan yapısına sahiptir. Tavanı oluşturan düz ve iri taşlar geometrik yapıda olup aralarında harç, kum, kireç ve benzeri malzeme kullanılmadan birbirine yaslanmış ve kenetlenmiş durumda yerleştirilmiştir. Tapınağın doğu ve güney cephesinde kalan iki kuşağın ne amaçla kullanıldığı bilinmemekle beraber, bunların sunak yeri olduğu tahmin edilmektedir.
 
AZİZLER EVİ (BETH KADİŞE)
 
Aziz Hananyo Kilisesi’nin (Kubbeli Kilise) güneydoğu cephesinde kalan kubbeli binadır. Yüksekliği 10.5, genişliği ise 5.4 metredir. Bu binanın tarihi, Manastır’ın kuruluş tarihi olan 5. yüzyıla kadar inmektedir. Ancak dış kısımlar Patrik 4. Petrus tarafından 1884 yılında yeniden onarılmıştır.
 
Bazı azizlerin kemikleri ile birlikte Manastır’da görev yapan bazı patrik ve metropolitler de burada gömülüdür. Burada bulunan 7 nişten 4 tanesi metropolitlere, 3 tanesi de patrik mezarlarına aittir. Patriklere tahsis edilmiş mezarlardan güneyde kalanı üzerinde mermerden yapılmış bir kitabede Patrik 2.Cercis (1708) ve Patrik 4. Petrus’un (1895) vefat tarihleri yazılıdır. Metropolitlere tahsis edilmiş mezarlardan kuzeyde kalanı üzerinde 1846’da vefat eden Deyrulzafaran Metropoliti Mor Grigoriyos Behnam ve 1969’da vefat eden Mardin Metropoliti Mor Filüksinos Hanna Dalabani’nin ölüm tarihleri yazılıdır.
 
Bu bölümde dikkat çeken bir başka şey iç mekanlarda bulunan taş motiflerdir. Burada bulunan bir vazo ve vazodan çıkan iki asma çubukları ile üzüm salkımlarının figürleri hemen dikkat çekiyor. Yapının batı duvarındaki yarım daire şeklindeki nişlerin içine ise deniz kabukları figürleri işlenmiştir. Yapının giriş kapısının lentosunun üzerinde de yunuslarla çevrelenmiş bir haç işareti bulunmaktadır. Bir söylentiye göre de bu yapı bir zamanlar tıp veya ilaç ilmi ile ilgili bir konuda kullanılmış olduğudur.
 
MOR HANANYO KİLİSESİ (KUBBELİ KİLİSE)
 
Kilise, Bizans İmparatoru Anastasius döneminde, Milattan sonra 491-518 yılları arasında, kardeş olan Süryani mimarlarTheodosius ile Theodore tara-fından inşa edilmiştir. Kilise’nin eni 12.3, yüksekliği 17.7 metre ve alanı 271 metrekaredir. Haç şek-lindeki bir kubbeye sahip oldu-ğundan dolayı bu kiliseye Kubbeli Kilise de denilmektedir. Kilise’nin dış kısmının üst bölümünde bu-lunan çeşitli hayvan figürlerini gösteren resimler dikkat çekicidir. Kilise’nin iç duvarları Kutsal Ki-taptaki hikayeleri tasvir eden fresklerle süslüydü ancak biri dışında günümüze ulaşanı olmadı. Günümüze kalan fresk, Kilise’nin güney tarafında kalıyor. Fresk, 793 yılında Manastır’da büyük bir restorasyon yaptıran Aziz Hananyo’yu tasvir ediyor. Freskin uzunluğu 270, genişliği ise 66 cm dir.
Kilise’nin kuzey ve güneyinde bulunan apsislerdeki kduşkudşinler (ayin eşyalarının durduğu alan), ahşaptan olup 1699 yılında yapıl-mıştır. Orta ana apsisteki kduşkudşin 1941 yılında yanmış, geriye sadece iki sütun kalmıştır. Sütunlar üzerin-deki Süryanice yazıdan apsisin 793 yılında Mardin ve Kefertüth Met-ropoliti Aziz Hananyotarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Mevcut kduşkudşin 1942 yılında Mardin ve Midyatlı Süryani taş ustaları tara-fından sarı ve kesme taşlardan yapıl-mıştır. Kilise’nin ana apsis bölümünde dikkat çeken iki adet kürsü vardır. Kilise’nin kuzeyinde kalan kürsü cevizden yapılmış 350 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Bu kürsü patrikler tarafından kullanılmaktadır. Güneyde kalan kürsü ise metropolitlere ait olup fildişinden yapılmış ve 500 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Kilise’nin batı tarafında bulunan ve ceviz ağacından yapılmış kapı ise 500 yıllıktır. Kapının dış yüzünde Süryani dilinde yazılmış Aziz Balay’ın bir şiiri ile peygamber Davut’un mezmurlarından kısa bir bölüm vardır.

 
MERYEM ANA KİLİSESİ
 
Ana avlunun kuzeydoğusunda kalan Meryem Ana Kilisesi, Manastır’ın ilk kilisesi olarak kabul edilmektedir. Patrik 2. Cercis döneminde (1686-1708) Kilise’nin bir kısmı onarımdan geçmiştir. 153 metrekarelik bir alana sahiptir. Apsis kısmında Bizans dönemine ait mozaikler mevcut olup tavan-lar ve duvarların bir kısmı da Bizans tarzında pişmiş tuğladan yapılmıştır. Kilise’nin içinde 1699 yılında el işçiliğiyle yapılmış 3 kduşkudşin ve 3 ahşap kapı bulunmaktadır. Bu kapıların üzerin de Davut peygamberin mezmur-larından Süryani dilinde yazılmış mısralar bulunmaktadır. Bu binada yetişkinlere ait sekizgen bir vaftiz kurnası dikkat çekiyor. Bu kilise günümüzde de vaftiz törenleri için kullanılmaktadır. 


Kasımiye Medresesi : Mardin’de Artuklular döneminde yapımına başlanmış olan, Timur döneminde Moğalların saldırıları sonucucu yapımı yarım kalan mimaridir. 1457 -1502 yılları arasında Akkoyunlu sultanı Cihangir oğlu Kasım Mardin’e atanmış ve medresenin inşasına devam etmiştir. Medrese iki katlı olup, tek bir avlu etrafında ve cami ve türbe ile birlikte külliye şeklinde yapılmıştır. Kapı çeşitli işlemelerle süslüdür; günümüze kadar bir kısmı tahrip olmuştur. Binanın batısında Şafiiler’in kullandığı dikdörtgen biçiminde kubbeli mescit bulunmaktadır. Doğusunda Sünnilerin kullandığı mescit bulunmaktadır. Bu mescit Yapının kuzeyinde ise çeşme yer alır.

kasmiye 3

700 yıllık bir tarihe sahip medresede toplam yirmi üç medrese odası bulunur. Bunların on biri alt katta, on ikisi üst kattadır. Güneş doğduktan batana kadar tüm derslikler aydınlıktır. Medresede hem dini ilimler hem fenni ilimler icra edilmiştir Sınıf olarak tabir edilen küçük odaların üstünde o dersliğin hangi bilime ayrıldığını gösteren astronomi ve tıp bilimine ait simgeler bulunmaktadır.

Rivayetlere göre Kasım Paşa burada katledilmiştir. Rivayete göre “Kasım Paşa’nın kız kardeşi, Kasım Paşa öldüğünde kanlı gömleğini ağıtlar yakarak eşliğinde eyvanın duvarlarına sürmüştür ve hala o duvarlara su döküldüğünde duvardaki kan izleri belli olduğu” söylenir.
Günümüzde Medresenin müze düzenleme çalışmaları devam ettiğinden o dönemden kalma birçok tıbbi malzeme çerçeveler içinde avluda sergilenmektedir.

Dara Harabeleri, Tarihimize Dara kalesi olarak geçmiştir
Mezopotamya'nın Efes'i kabul edilen bu kent, M.Ö.530-M.Ö.570'te İran hükümdarı ünlü Darayuvaşi (Darxis) tarafından (parsedia / dinlence olarak) kurulmuş, çeşitli dönemlerde (miladın ilk asırlarına kadar) İranlılarla Romalılar arasında el değiştirmiştir.[6] VII yy. sonlarına doğru Emeviler'in daha sonra Abbasilerin eline geçen şehir [4], daha sonraki Yüzyıllarda yerel beylikler tarafından yönetilmiş ve 15-16.y.y da Osmanlıların eline geçmiştir. Harabelere ve kalıntılar arasında ara sıra bulunan paralara(daryaka) bakılacak olursa zengin bir şehir olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Şehrin kurucusu Daraxis tarafından yaptırılan muhteşem yeraltı yerleşim birimi sonradan zindan olarak kullanılmış, bugünde bütün heybeti ile ayakta durmaktadır.Konuşma dili olarak (Hz.İsa'nın ana dili olan) Aramice kullanılmış,İnanç olarak da adına ateş kuleleri yapılan Ahura Mazda'ya inanırlardı.Şehir oyulmuş kent kalıntıları,su sarnıçları,su kanalları, mahsarası hala çok iyi görülmektedir. Şehrin surları ve burçlarını anlatacak olursak:

1- Asıl Şehir: Çevresi 4 kilometrelik surlarla çevrilmiştir. Biri kuzeye diğeri güneye açılan iki tane kapısı vardır. Şehri çevreleyen sur, kuzey kapısının doğu ucundan başlayarak Zellace mevkiini takiben çayın üstünden hendek yerini mağaraları içine alarak tophaneye iner, buradan Bertevil Sarayı'nın yanında güneye açılan kapı ile birleşir. Güney kapısının batı ucundan başlayan sur, Mahsara'yı (Eski Mezarlık) içine alarak kesik kayanın üzerinden Hakni mevkiine çıkar. Su sarnıçlarının yanından Yunus ziyaretini ve İç Kale'yi de içine alıp Kale Camisi'nin doğusunda birleşerek şehri çevreleyen suru oluşturur. Şehir harabeleri içindeki eski kalıntılardan kilise, saray, cami, çarşı, ev, köprü ve su sarnıçları hala mevcudiyetlerini muhafaza etmektedir.

2- İç Kale: Şehrin kuzeyinde 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğünde kurulmuştur. Bugün tepenin üzerinde köylülerin yaptırdığı ve içinde yaşadıkları evler mevcuttur.

Bu antik yerleşim yeri, Büyük İskender'le Dara'nın savaşına da sahne olmuştur. Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelere bakılacak olursa Dara'nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu söylenebilir.

MEZOPOTAMYANIN İLK BARAJI MARDİN/DARADA


Antik kent, Doğu Roma'nın diğer deyişle
Bizans'ın,Güneydoğu metropolü Nisibis'ten (bugün Nusaybin) sonra ikinci önemli sınır kenti olarak biliniyor. Kaynaklara göre ticaretin kalbi İpek Yolu, kentin içinden geçiyordu. Bu transit ticaret merkezi, bir dönem piskoposluk merkezi de olmuş ancak sürekli devam eden akınlar sonrasında sönüp gitmişti.

Bilgilendirme tabelaları Dara'nın Mezopotamya'nın ilk barajının ve sulama kanallarının kurulduğu kent olduğunu yazıyordu. Bugün şaşırtıcı nizamıyla dikkat çeken kanallara ait izler yerli yerindeydi. Su sarnıçları, su depoları, bir su medeniyetine işaret ediyordu. Suyun akışını, oranını ya da bekletilmesini kontrol edebilen bir sistemin kalıntıları olan havuzlu salonu ve hendeği ile beraber...

Oyma kaya evler, tavanlarındaki süslemeleri, duvarlarına işlenmiş Meryem, İsa ve haç figürleriyle kaya kiliselerine dönüşmüş yapılar kentin Hıristiyanlık macerasını anlatıyordu. Fakat Dara pek çok dine farklı zamanlarda ev sahipliği yapmıştı. Din çeşitliliği, beraberinde çatışmaları getirmişti. Bu durum da bugün farklı dinlere ait simgeleri bir arada görmemizin sebeplerinden biri olarak görünüyor.

Mezopotamya'nın Efes'i olarak nitelenen Dara kentinin parçaları şu an varolan köyün inşasında kullanılmıştı. Ve bu yüzden kent hakkında net verilere ulaşmayı güçleştiriyordu.

Dara'da Bulunan Antik Çağ'a Ait Mozaikler
Geçen yıl başlayan kazı çalışmalarında tarihe ışık tutacak şemsiye motifli mozaik ile hayvan figürlerinin bulunduğu belirtildi. Kış mevsimi nedeniyle ertelenen çalışmaların bu ay yeniden başlayacağı açıklandı. Mardin'de ortaya çıkan antik mozaiklerin Gaziantep'teki Zeugma mozaikleri ile benzerlik taşıdığı kaydedildi.

Mardin Valiliği, Dara ören yerinde Prof. Dr. Metin Ahunbay ve ekibi tarafından 1986 yılında başlatılan kazılarla toprak altında kalan tarihi dokunun gün yüzüne çıkartılmasına desteğini sürdürüyor.

Valiliğin hazırladığı rapor doğrultusunda bu ay başlayacak kazı çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek veriyor. Geçtiğimiz aylarda Mardin'i ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dara'da ortaya çıkan tarihi hazinenin gün ışığına çıkartılması için gereken maddi desteğin sağlanacağını açıklamıştı.

Bugüne kadar, halk arasında zindan olarak bilinen 40 metre deriliğindeki mekân temizlendi. Açık hava tiyatrosu ve kaya evlerin bulunduğu alanlarda gerçekleştirilen kazılarda ise Babil ve Pers İmparatorluğu'na ait askeri garnizon şehrinin erzak ve silah depoları ile kaya mezarlar gün yüzüne çıkarıldı. Ayrıca şehrin yerleşim alanı olan ve toprak altında kalan kayalara oyulmuş tarihi evler ve mezarlar bulundu.

Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, Dara harabelerindeki diğer tarihi mozaiklerin ortaya çıkartılması için gerekli bütün girişimleri yaptıklarını belirterek, Mardin'de ikinci bir Zeugma'nın ortaya çıktığını söyledi.

Kılıçlar, "Romalılar tarafından askeri garnizon şehri olarak kullanılan Dara'nın, mevcut tarihi kalıntılara ve su sarnıçlarına bakıldığında 100 bin'in üzerinde bir nüfusa sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Dara, kazılar tamamlandıktan sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Aspendos'u olacak." diye konuştu.

1986 yılından beri kazı çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Metin Ahunbay, ödeneklerin yetersiz olduğunu belirterek, "Bu yıla kadar ödeneklerimiz oldukça kısıtlı ve azdı. Kazılarımızı istediğimiz şekilde yapamıyorduk. Bu yıl valinin desteklerini gördük. Geçtiğimiz yıl kazıda sezon çalışması olarak amacımıza ulaştık. Dara 1,5 kilometrekarelik alan üzerinde kurulu. Etrafında kazı yapılması gereken alanlar var. Kazı uzun yıllar alacak. Bu yıl önemli mozaikler bulduk. Çalışmalarımız çok yönlü ve geniş alanı kapsayacak şekilde devam edecek." şeklinde konuştu.
   
DARA da KAZILAR YENİDEN BAŞLIYO

Mardin'de bulunan 10 bin yıllık Dara Harabeleri'nde geçtiğimiz yıl gün ışığına çıkartılan antik çağa ait tarihi mozaiklerin kazı çalışması yeniden başlıyor.
Geçtiğimiz yıl yapılan kazı çalışmalarında M.S.600. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen şemsiye motifli mozaik ve çeşitli hayvan figürlü mozaikler ortaya çıkarılmıştı.

Kış mevsimi nedeniyle mozaiklerin üzeri toprakla kapatılmasının ardından tarihi hazinenin gün ışığına çıkartılması için mayıs ayında kazı çalışmaları yeniden başlıyor. Mardin'de ortaya çıkan antik mozaiklerin Gaziantep'te ortaya çıkan Zeugma mozaiklerine benzediği belirtildi.

Merkeze Bağlı Dara Ören yerinde, Prof. Dr. Metin Ahunbay ve ekibi tarafından 1986 yılında başlatılan kazılarla toprak altında kalan tarihi dokunun gün yüzüne çıkartılması için Mardin Valiliği harekete geçti. Valiliğin hazırlamış olduğu rapor doğrultusunda mayıs ayında başlayacak kazı çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek verecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dara'da ortaya çıkan tarihi hazinenin gün ışığına çıkartılması için gereken maddi destek sözü vermişti. Kültür Bakanlığı'ndan ve İstanbul Üniversitesi'nden önümüzdeki günlerde çok sayıda arkeolog ve kazı ekibi Mardin'e gelecek.

Dara harabelerinde bulunan ve halk arasında zindan olarak bilinen 40 metre deriliğindeki mekân temizlendi, açık hava tiyatrosu ve kaya evlerin bulunduğu alanlarda gerçekleştirilen kazılarda ise Babil ve Pers imparatorluğuna ait askeri garnizon şehrinin erzak ve silah depoları ile kaya mezarlar gün yüzüne çıkartıldı. Ayrıca şehrin yerleşim alanı olan toprak altında kalan kayalara oyulmuş tarihi evler gün yüzüne çıkarılıyor. Kazı çalışmalarında çok sayıda kayalıklara oyulmuş mezarlar bulundu.
Mardin Valisi Hasan Duruer, geçtiğimiz yıl Dara harabelerinde ortaya çıkan tarihi mozaiklerin ortaya çıkartılması için gerekli bütün girişimleri yaptıklarını belirterek, Mardin'de ikinci Zeugma antik mozaikleri ortaya çıkarmak için Kültür Bakanlığı ile işbirliği yaptıklarını söyledi.
Romalılar tarafından askeri garnizon şehri olarak kullanılan Dara'nın, mevcut tarihi kalıntılara ve su sarnıçlarına bakıldığında 100 bin'in üzerinde bir nüfusa sahip olduğunu gösterdiğini ifade eden Duruer, "Dara'nın Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Aspendos'u olacaktır. Dara ören yerinde 1986 yılından beri Prof. Dr. Metin Ahunbay ve ekibi tarafından ören yerinde kazılar yapılıyor. Her gün yeni bir tarihi doku gün yüzüne çıkarılıyor. Kazıların akademik boyutunu Ahunbay hocamız daha iyi bilir. Gözlemlediğimiz kadarıyla her gün yeni yeni tarihi değerler ortaya çıkarılıyor. Biz ortaya çıkan bu tarihi değerleri turizme kazandırmak, iyi bir tanıtımla turistleri buralara çekmek istiyoruz. Tarihe ve tarihi yapılara ilgi duyan herkesin Dara'yı görmesi gerektiğine inanıyorum. Mardin'in neresini kazarsanız kazın ortaya tarih çıkıyor. Kazı ekibine İl Özel İdaresi imkânlarıyla katkı sağladık, Bu tarihi değerlerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istiyoruz." diye konuştu.
Daranın saklı hazinesini ortaya çıkarmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteklerinde aldıklarını ifade eden Duruer, "Önümüzdeki günlerde kazı çalışması için İstanbul Teknik Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı'ndan çok sayıda arkeolog buraya gelip tarihi gün ışığına çıkarmak için çalışma başlatacak. Gerekli alt yapı hazırlıkları ardından yaz boyunca yeraltında saklı tarihi mozaik hazinelerine ortaya çıkartacağız. Şu anda Dara köyünü bu tarihi hazinenin üzerinden taşımak için çalışıyoruz. Dara köyünde ikamet eden vatandaşların mevcut yapılara ek inşaat yapmalarını yasakladık. Dara ören yerinde tarihi mekânlarda ikamet eden vatandaşlar için yeni bir yerleşim alanı belirlediklerini 700 dönüm alan arazinin altyapısını yaparak vatandaşlara parsel parsel dağıtacağız." şeklinde konuştu.
1986 yılından beri kazı çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen Mardin Kültür ve Turizm Müdürü Davut Beliktay ise "Dara'da saklı buluna kenti ortaya çıkarmak için mücadele ediyoruz. Geçtiğimiz yıl kazıda sezon çalışması olarak amacımıza ulaştık. Dara 1,5 km karelik alan üzerinde kurulmuş. Etrafında kazı yapılması gereken alanlar var. Kazı uzun yıllar alacak. Son olarak 600. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettiğimiz süslü bir mozaik bulduk. Bu yılki kazı çok yönlü ve geniş alanı kapsayacak şekilde yapılacaktır." ifadesini kullandı.

Mardin merkeze bağlı Dara köyünde yapılan kazılarda her gün yeni antik eser ve kalıntılara rastlandığı bildirildi. Mardin Müzesi Müdürü Nihat Erdoğan,Güneydoğunun Efes’i olarak bilinen Dara Antik Kentte son yapılan kazıda bir kiliseyi gün yüzüne çıkardıklarını söyledi.
Mardin’in güneydoğusunda 30 km uzaklıkta,Mezopotamya Ovası ile Tur-Abdin Dağlarının birleştiği yerde,Roma İmparatorluğu tarafından askeri garnizon şehri olarak 507 yılında inşa edildiği belirtildi. Müze Müdürü Nihat Erdoğan Dara Antik Kenti’nde, Geç Roma, Erken Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yapılarını bir arada görmenin mümkün olduğunu söyledi. Erdoğan “Antik kentin üzerine yaklaşık 150 yıl önce günümüzdeki köy kurulmuştur. Köy evleri antik kent yapılarının taşlarını devşirme kullanarak bir kısmını tahrip etmiş bir kısım ayaktaki yapılarda bu evlerin ahır ihtiyaçları için kullanılarak günümüze kadar ayakta kalmıştır. Bu yapılar arasında, şehrin surları, kapısı, agora (Pazar) ve sütunlu caddesini, tarihi köprüsü, sarnıçlarının yanı sıra mozaikli yapı, Perslerle yapılan savaşta kullanılan surun dışındaki hendek, nekropol ( Arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu Bölge) alanı ve mezarlık alanındaki kümbet bulunmaktadır” dedi.

Mardin Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Prof.Dr. Metin Ahunbay danışmanlığında 1986 yılında başlanan bilimsel kazı ve araştırmalara 2010 yılında Müze Müdürü Nihat Erdoğan başkanlığında devam edildiği bildirildi.Erdoğan yapılan kazılarda, yeni sarnıçlar, mozaikler ve kiliseler ortaya çıktığını belirtti. Erdoğan şunları söyledi.” Dara Antik kentinde bu yıl yapılan kazılar nekropol alanında ve ikinci büyük sarnıç yapısında gerçekleştirilmiştir. Geçmiş yıllarda yapılan kazı çalışmaları daha çok antik kentin mimari planının çıkarılmasına yapıların işlevlerinin tespitine yönelik yürütülmüştü. Geçtiğimiz yıl yapılan çalışmalar sonucunda 3 bin dolayında insana ait kemik bulunmuştu. 2010 yılında Dara antik kentinin kültür turizmine açılması ve dünyaya tanıtılması bir örenyeri vasfı kazanması amaçlanarak çalışmalar buna yönelik yürütülmüştür. Antik kentteki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının açığa çıkarılması, korunması, restore edilmesi, belgelenmesi ve sergilenmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede köy evlerinin üzerinde bulunmadığı ve kamulaştırma sorunu olmayan nekropol (mezarlık) alanında kazı ve temizlik çalışmaları yapıldı.”

KUTSAL CUMARTESİ GÜNLERİNİN İZİNE RASTLANDI
2010 yılı kazı çalışmalarını Dara’nın Nekropol alanı yani mezarlık alanında çalıştıklarını, kazı çalışmalarında 150’ye yakın işçi ve 20 uzmanın katılımıyla 7 ay sürdüğünü ifade eden Erdoğan “ Burası İsa’dan sonra 5.YY Anastasiupolis kenti olarak Anastasius tarafından kurulmuş. Kentin taş ocakları olan bu alanda mezarlık kullanımı vardı. Ve bunun büyük bir kısmı da alüvyon dolgu ile geçen bin 500 yıllık süre içinde dolmuş. Bu roma geleneği ile yapılmış mezarlıkları açığa çıkarmayı ve bunların o dönemin aydınlatması açısından kazıları bu alanda yoğunlaştırdık. Genelde mezar hediyeleri çıktı. Mezraların üzerinde yazılar bize tarihçe ile ilgili bilgi verdi. Süryanice,Roma ve yunanca Latince yazılarımız var.
Dara ile ilgili yaptığımız yayın taramasında ve antik kaynak araştırmalarında da şunu keşfettik. Burada kutsal cumartesi günlerinde, Pazar ayinleri ve yeniden diriliş törenleri yapılıyor. Ve Müslümanlıktaki Zekeriya peygamber gibi, Hıristiyanlık inancında yine yeniden diriliş ile ilgili, kemiklerin toplanıp tekrar ruhun bedene kavuşması ile ilgili ayinler düzenleniyordu. O alanda kutsal kemik biriktirme alanında bu kemiklerin toparlanıp tekrar kutsanacağını ve tekrar dirileceği ile ilgili burada o tür bir alan oluşturmuşlar. Kutsal Nekropol alanı burası. Toplu olarak başka alanda da gömülmüş olan insanların kemiklerini oraya taşıdıkları için tam iskelet sayısı bilinmemekle birlikte 400’ün üzerinde insana ait olma olasılığı olan kemiklere rastladık. Burada 3 tip mezar tipi bulunmaktadır.Kayaya oyulmuş lahitli mezarlar, tonoz ve sanduka mezarlar. Genelde din adamaların ruhani liderleri bu sanduka mezarlarda yatıyor. Bölgede yoğun olarak son 2 bin yıl içinde Hıristiyanlık var. Yahudilik, İran kökenli Zerdüşlük ve Mecusilik yoğun şekilde bölenin hem ipek yolu üzerinde olması dini etkileşimi sağlamış.” Şeklinde sözlerini sürdürdü.

KİLİSE KALINTILARINA RASTLANDI
Prof.Dr.Metin Ahunbay tarafından sürdürülen kazıda ortaya çıkan mozaiğin üzerinde bir yazı ortaya çıktığını,okutulan yazıtta mozaiğin bulunduğu yerin 515 yılında yapılmış bir kilise müştemilatı olduğunu öğrendiklerini söyledi. Erdoğan “ yazıtta Diyarbakır’a bağlı kilisenin yapımı için paranın da Diyarbakır’dan gönderildiği bilgisine ulaştık. Bu alandaki çalışmalarımız devam edecek yalnız, bu çalışmaların devam edebilmesi için kamulaştırma sorunları var. Bu tamamlandıktan sonra güneye doğru genişlemeyi düşünüyoruz. Çünkü o tarafta da mozaikli bir alan olma ihtimali var. Şu anda köyde bildiğimiz iki kilise kalıntılarına ulaştık. Tarihi kaynaklarda burada iki kiliseden bahsediyor. Bu yazıttan sonra birinin burada olduğunu öğrendik. Birde ayriyeten bu mezarlığın içerisinde ayinlerin yapıldığı büyük galeri mezar kilise mezar yapısı var. Onunla birlikte 3 tane var.” İfadesini kullandı
 DARAYI TURİZME AÇMAYI   HEDEFLİYORUZ
Yapılan kazı çalışmalarında şimdiye kadar zindan olarak bilinen su sarnıcına benzer ikinci bir su sarnıcını ortaya çıkardıklarını hatırlatan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü.” Bu su sarnıcının hemen hemen tavan kısmına kadar bir moloz dolgu ile doluydu. Bunun içini boşaltarak turizmi kazandırılsın diye 2 yıllık bir çalışma sonucunda tabanına kadar ulaştık. Şu anda restorasyona hazır hale gelmiş durumda. 5 YY da yapılmış bu su sarnıcı. Su kanalları ile birlikte nakropol alanına taşıyan kültler açığa çıkardık. Dereden gelen suyu burada biriktirip kanallar ile dağıtımını yapmışlar. Buradaki su sarnıcımız 18 metre uzunluğunda. Ortada 2 tane büyük yekpare ana kaya bloklarını, çatıyı taşıyan çarpan tonozlu bir sistem ile kapatılmış. Bizans mimarı yapısının tüm özelliklerini taşıyor. Dara ile ilgili şu an bakanlığımızın koruma amaçlı imar planı çalışması var. Hem köy hem de anti kentin birlikte nasıl yaşayabileceği, köyün taşınıp taşınmayacağına yönelik bir çalışma önümüzdeki aylar içerisinde gerçekleştirilecek. Bizim turizme kazandırma ile ilgili nakropol alanın kamulaştırma sorunu olmaması nedeniyle 2012 yılında turizme kazandırmayı planlıyoruz. Nekropol alanı ve 2 tane sarnıcımız 2012 yılında turizm e açık hale gelecek. Daradaki kazı çalışmalarında bu sene 200 ün üzerinde taşınabilir kültür varlığı ele geçti. Büyük bir çoğunluğu Roma’ya tarihlenen ve İslami dönem eserler bulunakta. Bunların arasında çeşitli seramik pişmiş kaplar, sikkeler, göz yaşı şişeleri ve bezeri taş kesiminde kullanılan murşlar elimize geçirildi. Zaten kentin büyük bir kısmı murşlar sayesinde oluşmuş. Bu eserler ortalama bin beşyüz yıllık. Önümüzdeki günlerde hepsini müzemizde teşhire çıkaracağız. “

Mardin Ulu Camii Mardin camilerinin en eskisidir. Şehir merkezinde, kale eteklerindeki Zinciriye Medresesi'nin alt tarafında, adını verdiği mahallededir. İlk inşası bilinmemekle birlikte 1176 tarihinde var olduğu kayıtlarda geçiyor.
Mardin camilerinin en eskisidir. İlk inşası bilinmemekle birlikte 1176 tarihinde var olduğu kayıtlarda geçiyor. Minare kaidesindeki 1176 tarihli kitabeye göre, Diyarbekir Meliki 2. Kutbüddin İlgazi tarafından yaptırıldığı yazıyor. Avlu duvarındaki kitabede ise 1186 yılında Artuklular'dan Hüsameddin Yavlak Arslan'ın adı yer alıyor. 16 değişik kitabesi bulunan yapı, Artuklu ve Akkoyunlu dönemine ait izler taşıyor. 1400'de Timur istilâsında zarar gören ve bir minaresi yıkılan cami Akkoyunlu ve Memlükler zamanında onarılmış. Osmanlı döneminde de ciddi tamiratlar gören yapı, en son 2010 yılında restore edildi. Çarşı içindeki binalar arasında sıkışıp kalan cami, bütün Artuklu yapıları gibi avlulu olarak tasarlanmış. Avlunun etrafında sıralanan değişik mimarili yapılar farklı zamanlarda inşa edilmiş. Dikdörtgen kesitli kalın taş payelerle mihraba paralel üç nefe ayrılan camiye avludan dört kapıyla giriliyor. Doğu ve batıdan iki kapıyla girilen avlunun kuzeyinde geleneksel Artuklu çeşmesi bulunuyor. Eyvan içindeki çeşme insan ömrünü simgeliyor. Su, kaynağından doğuyor ve küçük havuzda çocukluk günlerini tamamlayıp daha büyük olan ikinci havuza doluyor. Oradan da mezar şeklindeki üçüncü havuza, kaçınılmaz sona akıyor. Bir başka anlatımla da hayatı simgeleyen büyük havuzdan çıkıp gidiyor.
Çeşmenin şekli, suyun geniş ve dar kanallardan (yavaş ve hızlı) akışıyla insan ömrü anlatılmış. Benzetme hoş, felsefe derin. Mardin'deki medreselerin ve avlulu camilerin hepsinde bu filozof çeşmeden var.
 
Bütün Artuklu yapıları gibi ulu cami de avlulu olarak tasarlanmış. Avlunun etrafında sıralanan değişik mimarili yapılar farklı zamanlarda inşa edilmiş. Enine dikdörtgen plânlı, mihrap önü kubbeli camiye avludan dört kapıyla giriliyor. 
 
Eyvan içindeki geleneksel Artuklu çeşmesi. Su, kaynağından doğuyor ve küçük havuzda çocukluk günlerini tamamlayıp daha büyük olan ikinci havuza doluyor. Oradan da mezar şeklindeki üçüncü havuza, kaçınılmaz sona akıyor. Bir başka anlatımla da hayatı simgeleyen büyük havuzdan çıkıp gidiyor. Çeşme ve su insan hayatına benzetilmiş. Çeşmenin şekli, suyun geniş ve dar kanallardan (yavaş ve hızlı) akışıyla insan ömrü anlatılmış. Benzetme hoş, felsefe derin. Mardin'deki medreselerin ve avlulu camilerin hepsinde bu çeşmeden var.
  
Avlunun kuzeydoğu köşesinde bulunan minarenin uzun kare kaidesinin üst bölümü ile silindirik gövdesi sonradan yapılmış. Minare kaidesinin güney cephesinde Bursa kemeri içinde satrançlı kûfî harflerle yazılmış kabartma kitabe ile üzerinde yapımla ilgili iki ayrı nesih kitabe bulunuyor. Minarenin papuç kısmının her yüzünde kemer içlerinde satrançlı kûfî harflerle kabartma olarak yazılmış kelime-i tevhid panoları görülüyor.

 
Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi

Sabancı Vakfı, Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine medeniyetlerin beşiği Mardin’de, önce Süvari Kışlası, ardından Askerlik Şubesi sonrasında da Vergi Dairesi olarak kullanılan tarihi yapıyı Mardin’in kentsel oluşumu ve yaşam biçimini, toplulukların aralarındaki bağları ve bunların töre, dil ve kültür niteliklerini gösteren eserlerin sergileneceği “Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi”ne dönüştürdü. Binada “Dilek Sabancı Sanat Galerisi” de yer alıyor.Müzede sergilenen eserler, Mardin Müzesi’nden ve çevre müzelerden ödünç alınan eserler, İstanbul’daki Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (MAREV) tarafından bağışlanan eserler ve Mardinlilerin müzeye doğrudan bağışladığı eserlerden oluşuyor.Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi içerisinde kentin coğrafyasını, tarihini, mimari yapısını, ekonomisini, içerisinde barındırdığı dinleri ve yaşam kültürünü yansıtan eserler, fotoğraflar ve canlandırma bölümleri bulunuyor.Müzenin girişinde şehrin tarihteki adlarını anlatan bir pano ile binlerce yıllık Mardin’in bir yandan sürekli değişen, bir yandan da hiç değişmeyen kimliği vurgulanıyor.

Daha fazla bilgi için: //www.sabancimuzesimardin.gov.tr/


Zinciriye (Sultan İsa) Medresesi: 1385 yılında Melik Necmettin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından yaptırılmıştır. Medresenin girişindeki taş işlemeler dikkat çekicidir. İki avlulu ve iki katlı olup, avlunun dışında kalan mekanlarla iyice yayılmış, dilimli kubbeleri ile uzaktan dikkati çeker. Medresede Sultan İsa Türbesi ve birçok eski kitabeler mevcuttur. Medresenin yüksekte kurulma amacı, rasathane olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mihrapta kullanılan taş ışık vurunca renk cümbüşüne dönüşür. Müze olarak da kullanılmıştır.


Mardin Müzesi
Çokkültürlü taş kentin müzesi

Mardin Müzesi, yörenin tarihsel ve kültürel zenginliklerini yansıtan, arkeolojik ve etnografik koleksiyonlara sahiptir.

Müzenin arkeolojik koleksiyonunda; MÖ 4000'den, MÖ 7. yüzyıla kadar olan dönemi kapsayan eserler bulunmaktadır. Eski Tunç, Asur, Urartu, Grek, Pers, Hellenistik, Roma, Bizans, Büyük Selçuklu, Artuklular ve Osmanlı devirlerine ait tabletler, silindir ve damga mühürler, kült kapları, figürinler, metalden bızlar, takılar, keramikler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, gözyaşı şişeleri ve kandiller sergilenmektedir.

Etnografya salonunda ise Mardin ve çevresine, bilhassa Midyat İlçesi'ne özgü gümüş işlemeciliğinin seçkin örnekleri olan kolyeler, küpe, bilezik, halhal, alınlık, saçlığın yanı sıra, eski giysiler, kılıçlar, kahve (mırra) takımları, hamam eşyaları, tespihler, ısınma araçları ve bakır eşyalar da sergilenmektedir.

Ziyaret: Pazartesi hariç 09:00–18:00
Ulaşım: Mardin Merkez 1. Cadde Cumhuriyet Alanı Atatürk heykeli yanındadır. 
Adres: Mardin Müzesi, 1.Cadde, Cumhuriyet Meydanı No:2 47100 MARDİN 
T: (0–482) 212 16 64
F: (0–482) 212 77 97
Web: www.mardinmuzesi.org

Mardin Kalesi : Mardin Kalesinin diğer bir ismi "Kartal Yuvası"dır. Şehrin büyük bir kısmının dayanmış olduğu zinin üst kafesine kurulmuş müstahkem bir mevkidir. Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kaledir. MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalır. Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil'den birçok asker ve sivil getirip, onları Mardin’e yerleştirir. Getirilen halkın vasıtasıyla MS.442 yılına kadar birçok ilerlemeler görülür. M5.442'da veba salgınından dolayı kaledekilerden sağ kalan olmadı. MS. 542'e kadar Mardin Kalesi boş kaldı. M.S.975-976'da Hamdaniler'den Hamdan Bin El Hasan Nasır El Devle Bin Abdullah Bin Ham binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiştir. Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadardır. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur. Meyilin fazla olduğu insanın çıkıp inmesi ihtimali bulunan yerlerinde, bundan istifade edilerek sur inşa edilmiştir. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayaktadır. Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar gözlenmektedir. Evliya Çelebi her zamanki anlatım özelliğiyle kale ambarlarının çok miktarda erzak,cephane ile dolu olduğunu yazmıştır. 19.yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır. Bir çok kez kuşatılan kale, Timur'u bile çileden çıkaran direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır. Dimdik ayakta iken şehrin altı kapısı mevcuttu. Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir. Bu kapıların sağlamlığı kalenin uzun yıllar zapt edilemeyişine önemli bir etkendir. Kartal Kalesinin şöhreti o kadar yaygındır ki, pek çok şaire ilham kaynağı olmuştur. Kalenin yaşadıklarına şahit olan Mezopotamya’ya medeniyetin ve tekniğin sihirli değneği deyince bu zümrüt ovayı bugün nura boğmuştur. Geceleri güney yönünden muhteşem Kartal Kalesine bakan biri, dağın eteklerinde parıldayan binlerce ışığı göğün yıldızları sanır.


Mor Behnam (Kırklar) Kilisesi Mardin 5. yüzyılda yapılmıştır. Şar Mahallesi’ndedir. Kilise üç giriş kapısı, ince taş işçiliğine sahip mihrapları, dört yüz yıllık ahşap mihrap kapıları, 1500 yıllık kök boyası baskılı perdeleri, geniş avlusu içinde çan kulesi evi ve adeta dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı örneklerinin yer aldığı divan ile dikkat çekmektedir. 1170 yılında kırk şehitlere ait kemikler bu kiliseye getirilmiştir. Bugün Mardin Metropolitlik Kilisesi’dir. 

Kilisemizi tanımadan önce isminin nereden geldiğini belirtmemiz lazım. Bunun içinde iki mucize olayı anlatmamız gerekiyor. Bunlardan ilki Mor Behnam ve kardeşi Saro’nun hikayesidir. 

Behnam hiçbir doktorun iyileştiremediği cüzzam hastası olan kız kardeşi Saro’yu Mor Matay’a götürür. Kısa bir süre sonra Saro iyileşir. Behnam da kardeşini Mor Matay’ın iyileştirdiğini vali olan babası Senharip’e söyler. Senharip buna inanmayarak olayın duyulmaması için çocuklarını öldürür; çünkü vali için çocuklarının bir Hıristiyan azizine inanması çok aşağılayıcı bir olaydır. 

Sonradan Senharip evlatlarının acısından dolayı hastalanır. Karısı da onu Mor Matay’a götürür, aynı kızı Saro gibi o da iyileşir. İşte Tanrı'nın mucizesini gösterdiği ve Hıristiyanlığa inandıkları için öldürülen Mor Behnam ve kızkardeşi Saro adına M.S. 539’da Mardin’de bir kilise inşa edildi. 

Diğer olayımız ise Romalılar tarafından Hıristiyan katliamına karşı koyan 40 kişi ile ilgili. Bu kişiler tutuklanarak cezaevine atılır ve işkence görürler. Bir müddet sonra zamanın imparatoru Dukius direnişçileri Sivas’a götürür. Zira aklına bir fikir gelmiştir. Bir hamam inşa ettirir; ama hamamın hemen yanında buz göleti vardır. 40 kişiyi bu gölete atar. İmparator’un düşüncesine göre soğuktan pes ederek göletten çıkacaklar ve sıcak hamama gireceklerdir. 

Böylece inançlarını terk edeceklerini düşünür. İçlerinden sadece biri göletten kaçar ve sıcak hamama girer. Oracıkta hemen ölür. Diğer 39 kişi soğuktan kaçmaz ve donarak ölürler. 

Gökte mucizevi bir şekilde 40 taç belirir. 39’u göletteki kişilerin başına gelir. Diğer biri boşta kalmıştır. 

Bu mucizeye şahit olan hamamda nöbet tutan asker imana gelerek kendini buz göletine atar. O da donarak can verir. Boşta kalan diğer taç da askerin başına gelir. Bu askerin de içinde olduğu 40 kişi donarak ölürler; ve tarihe “Kırk Şehitler” olarak geçerler. Zamanla adlarına kiliseler inşa edilir. İşte bunlardan biri de Mardin’dedir. 

Bu ikinci olayımız adına yapılan Mardin Kırk Şehitler Kilisesi 1170 yılında Artuklular tarafından camiye çevrilip Şehidiye Camii adı verilince (şimdiki Müftülük Merkezi) kilise büyüklerimiz yüzyıllar önce inançları uğruna şehit edilen kırk şehidin adını yaşatmak amacıyla MS.539’da yapılan Mor Behnam ve kızkardeşi Sara kilisemizin ismine eklediler ve Kırk Şehitler’in kemiklerini buraya naklettiler. Böylece bu kilise Kırklar Kilisesi adıyla tanınmaya başlandı. 


Süryani Okulu - 1903  Şehrin Çabuk Mahallesi’ndeki kilisenin başka bir özelliği ise içindeki okuludur. Resmi olarak 1789 yılında öğretime başlayan okul yüksek okul seviyesinde idi. 1928 yılına kadar öğretime devam eden okul bu sene içinde okul müdürü tarafından devlete verilen kapatılma isteği içeren dilekçesiyle kapatıldı. Okulda başarılı olan öğrencilere verilen diplomada Süryanice ibareler kullanılıyordu. Okul ve onun için yapılan okul kilisesinin dışında yapı içinde eski metropolitlik merkezi ve çan kulesi bulunmaktadır. 

Avlunun içindeki odalardan oluşan eski metropolitlik binasının üzerine daha sonra yeni metropolitlik binası inşa edildi ve farklı zamanlarda genişletildi. Patrik 3. İlyas döneminde yapılan divanhane gerçekten görülmeye değerdir. Duvarlar kesme taş, kireçsiz üstelik nakışlıdır. Dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı kabul edilen misafirlerin hayranlıklarını uyandırır. Kilisenin mimari yapısına gelince giriş kapısı Mardin’in yerli yapısı olup cevizdendir. Dövme demir ve iri çivilerle kaplıdır. Naos kuzey ve güney nefleri sonradan ilave olup toplam 5 neften oluşur. Kilisenin beş mezbahı beş kduşkini vardır. Mihrap taş işçiliğidir. Dört yüz yıllık mihrap kapıları vardır. Perdeler ise 1500 yıllık kökboyası ile yapılmıştır. 


Abdüllatif (Latifiye) Camii Mardin’de bulunan Abdüllatif (Latifiye) Camii Cumhuriyet Alanı’nın güney tarafında yer almaktadır. Taçkapı isimli yazıtttan Abdüllatif tarafından yaptırıldığı ortaya çıkmıştır. Abdüllatif ise 1371 yılında Artuklu sultanlarından 2 sultanın sultanlık döneminde görev yapmıştır. Abdüllatif (Latifiye) Camii’nin şu anki minaresi ise 1845 yılında Musul Valisi olan Gürcü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Doğuda ve batıda yer alan kapılardan Cami’nin avlusuna giriş yapılmaktadır. Mardin’de en iyi korunan kapılardan biri olan Taçkapı, doğu tarafta bulunan kapıdır. Güney kısımdaki kapılar ise zamanla revize edilmiş, ufaltılmış veya kapatılmıştır. Abdüllatif (Latifiye) Camii’ye doğu taraftaki taçkapıdan girilmektedir. Abdüllatif (Latifiye) Camii ‘de bulunan minber ve mahfil Selçuklu döneminde yapılan ahşap işçiliğinin en saf örneklerindendir.


Şehidiye Camii: Birinci caddenin güneyinde PTT binasının önündedir. Bu camii 1214 yılında Melik Mansur Nasreddin Aslan tarafından medrese olarak inşa ettirilmiştir.

Medrese güney kısmanda bir Camii, kuzeyde bir eyvan ve çeşme, doğuda eğitim için odalar ( kuran, astroloji, fen...) ve kuzeyde revak ve odalardan oluşan bu yapının hepsi bir avlu etrafında çevrelenmiştir. 2004’te restore edilmeye başlamış 2006’da bitmiştir.

Minare 1916 Ermeni ve Hıristiyan mimar Lole tarafında inşa edilmiştir. Minarenin çeşitli sitili değişik tarzların harmanlanarak kullanıldığı göstermektedir. Minareye helixsel bir görünüm veren çift merdivenli ile çıkılmaktadır.

Ulu Camii (Cami-i Kebir): Şehri batıdan doğuya ikiye bölen ana caddenin güneyinde, çarşılar içinde doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplar. Eldeki kaynak ve kayıtların çeşitliliğine karşılık, Mardin Ulu caminin bugünkü veya bugüne yakın şeklini en erken Mardin Artukoğulları döneminde ve XII yy.ın son çeyreğinde almaya başladığı düşünülmektedir. Mardin’deki en eski Camidir. Ulu Camii Mahallesindedir. Kıble duvarına paralel uzanan üç nef, Mihrap önünde iki nef boyunca tromplu ve dıştan yivli bir kubbe ile örtülmüştür. Altı paye üzerine oturan kubbe, bütün mekana hakimdir. Çapraz tonozlu revaklarda yalnız kuzeyde beş bölüm kalmış diğerleri kaybolmuştur. Minaresi Artuklu Hükümdarı Kutbettin İlgazi zamanında inşa edilmiştir(1176). Bu Camiye Artuklu Hükümdarlarından Melik Salih (1312-1362) bir kısım malını vakfetmiştir. Bunlar; 38 dükkan, bir hamam, Bab-ı Cedid civarında bir bahçe ve Mardin köylerinde birçok bağdır. Mardin’in en önemli İslami merkezlerinden biri Ulu Camidir.

Melik Mahmut Camii (Bab Es Sur): Şehrin doğu kesiminde, Savur (Sur) kapısına giden yolun kuzeyinde yer alır. XIV yy.ın üçüncü çeyreğine tarihlendirile bilir. Cami’nin ana mekanı enine gelişme gösteren, ortada kubbeli, iki yanında beşik tonozlarla örtülü mekanları bulunan bir kısımdan meydana gelmektedir. Camii yatık bir dikdörtgen alanı kaplar. Etrafında dar sokakların ayırdığı evlerle ve portal şeklinde taş işlemeli ana girişi küçük bir meydanda açık durumdadır. Melik Mahmut(1367-1368)’un burada defnedilmiş olmasından bu Camiye Melik Mahmut Camisi denilmektedir.

Abdullatif (Latifiye) Camii: M.S. 1314’de Artukoğullarından Melik Salih ve Melik Muzaffer’in adamlarından Abdullatif Bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Minaresi Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Sultan Avis ve Melik Mansur burada gömülüdür.

Şehrin orta kesiminde, Cumhuriyet alanının güneyindedir. Bugünkü minare ise 1845 yılında Musul Valisi Gürcü Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mardin’de ana mekanı enine gelişme gösteren avlulu büyük camilerdendir. Kare bir mekanı kaplamakta olan yapı, kuzeyi revaklı bir avlunun güneyinde yer alan orta bölümü kubbe ile örtülü, mihrap duvarına paralel iki nefli bir ana mekandan meydana gelir.Mardin yapıları içinde en iyi korunmuş portali bezemeleri ile dikkat çekmektedir.

Mardin Latifiye Camii Reyhaniye Camii: Ana caddenin güneyinde, çarşı içinde, Ulu camii ile Şehidiye Medresesi arasındadır. 1756 yılında Ahmet Paşa’nın kızı Adile Hanım tarafından yaptırılan bu Camii Hasan Ayar çarşısında bulunmaktadır. Minaresi sekiz köşelidir.

XVIII. ve XIX.yy.larında esaslı onarımlar gördüğü, belki de minaresinin en geç eklemelerle olduğu ve Mardin’in büyük camileri arasında yer aldığı kabul edilebilir. Dikdörtgen bir ana mekan ile, batısında yazlık mihrabı, kuzeyinde selsebilli eyvanı, ek bir odası, Minaresi ve çapraz tonozlu giriş kısmı bulunan, altında güneye açık beş dükkanı bulunmaktadır. Bölgedeki enine gelişme gösteren, mihrap önü kubbeli yapıların gelişmiş şeklini verir.

Necmeddin Camii (Maristan Camii): Emin Necmeddin İlgazi Artukoğulları tarafından yaptırılmıştır. Bu Camiye Sarı Camii de denilmektedir.1116 yılında Emin Necmeddin İlgazi buraya gömülmüştür.

Emineddin Camii: Emineddin mahallenin güney batısında bulunmaktadır. Sultan Necmeddin İlgazi (1108-1122) tarafından başlatılan camii, kardesi Emineddin tarafından bitirilmiştir.

Mor Dımet Manastırı: Savur İlçesi Dereiçi Köyündedir. Manastıra gelen romatizma hastalarının iyileşmesi sebebiyle buraya “Romatizma Manastırı” da denilmektedir.

Kasım Tuğmaner Camii: Cumhuriyet meydanının biraz ilerisinde ana caddede bulunan Kasım Tuğmaner Camii 1960 yılında tamamlanmıştır. Köşelerinde 2 yıldız yerleştirilmiş ve taş kapısı salkım ve sarmaşık desenleriyle süslenmiştir. Minare helezan motiflerle süslenmiş ve Artuklu kubbeleri gibi bölünmüştür.Mardin’in ünlü yönetici Masonu “Abdulcelil Kava” tarafından dizayn edilmiştir. Bu camii eski bir kilisenin temeli üzerine kurulmuştur.

 Şeyh Çabuk Camii: Hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Camii Diyarbakırkapı Mahallesindedir. Ancak M.S. 1170 yılında İslam hakimiyeti döneminde Mor Yusuf Kilisesi iken Camiye dönüştürüldüğü söylenmektedir.

Nizameddin Begaz Camii: Diyarbakır Kapı Mahallesinde, Melik Kudbeddin’in veziri Nizameddin Begaz tarafından M.S. 1186 yılında yaptırılmıştır.

Şeyh Salih Camii: Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Caminin yanındaki kubbeli Türbede Şeyh Salih Türbesi mevcuttur. Camini 50 m. batısında yontma taşla çevrili dört köşeli Türbede Şirin Dede isminde bir zat defnedilmiştir.

Sultan Hamza Mescidi: M.S. 1443 yılında Sultan Hazma tarafından yapımına başlanan bu Camii bir yıl sonra oğlu tarafından tamamlanmıştır.

Hamidiye Camii: M.S. 1347 yılında Şeyh Zebuni tarafından yaptırılmış, kendisi de içine gömülmüştür.

Süleyman Paşa Camii: M.S. 1195 yılında Melik İsa’nın veziri Kudbettin Bin Emir Ali Sincari tarafından yaptırılmıştır.

Sultan Musa Camii: Mardin il merkezinden 20 km. uzakta yer almaktadır. Türklerin bu yöreye akın ettiği sırada büyük bir komutan olan Sultan Musa M.S.1055 yılında burada şehit olmuştur. Sultan Musa ve arkadaşlarının Türbeleri Arap Mimarisi biçiminde inşa edilmiştir.

Zeynel Abidin Camii Muhammed Hakim Mansuri Camii: Merkeze bağlı Yalım Beldesindedir. Mor İsyo Kilisesi iken 19, yüzyılda Camiye dönüştürülmüştür.

Midyat Camii: Artuklu devletinin son zamanlarında inşa edilmiştir.

Zeynel Abidin Camii: Nusaybin ilçesinde Hz. Muhammed’in 13. torunlarından olan Zeynel Abidin’in adıyla anılan Camide kendisinin ve kızkardeşi Zeynep’in Türbeleri vardır. Hz. Muhammed’in berberliğini yapmış olduğu söylenen Selman-i Pak’in ziyaretgahı da burada bulunmaktadır.

Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii: Kızıltepe İlçesinde inşaatına Mardin Artuklu’larından Yavlak Hasan tarafından (1184-1200) başlanmış ve kardeşi Artuk Aslan tarafından (1200-1239) tamamlanmıştır. Kıble duvarına paralel üç nef, Mihrap önünde iki nef boyunca 9,75 m. çapında tromplu bir kubbe ile çevrilmiştir. Caminin iç kısmı, Mihrabı ve duvarları zarif oyma işleme yazılarıyla süslenmiştir.


Beyaz Su Mesire Yeri
Nusaybin ve Midyat İlçelerinin arasında bulunan Beyaz Su mesire yeri, sıcak havanın hakim olduğu bölgede, serinliği ve su kenarına yapılan çardaklarıyla tercih edilen mekan, serinlemeye çalışan vatandaşların ve piknikçilerin uğrak yeri.
İlçe Hızlı bir akışa sahip olan suyu ve kenarına yapılan çardaklarıyla tercih edilen mekan, serinlemeye çalışan vatandaşların gözde yeri.
Bagok dağı yamacındaki Beyaz Su çayı, hafta sonları için bölge insanın vazgeçilmez piknik alanı oldu. Mardin, Şanlıufra, Şırnak ve Diyarbakır başta olmak üzere birçok yerleşim yerinden buraya akın eden vatandaşlar hafta sonlarını iş stresinden uzak aileleriyle geçiriyor.
Yerleşim yerleri sahiplerinin su üzerine kurduğu tahtlarda oturan piknikçiler, akan soğuk suyun üzerinde dinlenme ve piknik yapma imkanı buluyor.


Abbara Türkü Bar
Adres: Çabuk, 1. Cad. Oskar Pasajı No:401 D:3, 47100 Mardin Merkez/Mardin
Telefon: (0482) 213 22 31


Mardin Sanat Merkezi
Adres: Merkez, Mardin , Mardin, Artuklu, Mardin, Türkiye
Telefon: (0482) 213 5850


DEYRULZAFARAN MANASTIRI 

Manastır, Mardin’in 4 kilometre doğusunda, şirin bir dağ yamacında, Mardin Ovasına hakim bir noktadadır. Üç kattan oluşan Manastır 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18. yüzyılda kavuşmuştur. Farklı zamanlarda yapılan eklentilere rağmen Manastır’ın adeta tek bir zamanda inşa edildiği havasını vermesi, bu eklenti binaları yapan mimarların ne kadar maharetli olduklarını gösteriyor.

Manastır, Milattan önce Güneş Tapınağı, daha sonra da Romalılarca kale olarak kullanılan bir kompleks üzerine inşa edildi. Romalılar bölgeden çekilince Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirterek kaleyi manastıra çevirdi.

Bu nedenle Manastır, önceleri Mor Şleymun Manastırı olarak biliniyordu. Mardin ve Kefertüth Metropoliti Aziz Hananyo’nun 793 yılından başlayarak büyük bir tadilat yapmasından sonra Manastır onun adıyla, Mor Hananyo Manastırı olarak bilindi. 15. yüzyıldan sonra da Manastır’ın etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisinden dolayı Manastır, Deyrulzafaran (Safran Manastırı) adı ile anılmaya başlandı.

Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışları ile insanın ilgisini çeken Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihi boyunca Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden biriydi. Bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de yine bu Manastır’da patriklik yapan ve 1895’te vefat eden 4. Petrus’tur. 1874 yılında İngiltere’ye yaptığı bir ziyaret sırasında satın aldığı matbaayı 1876 yılında Manastır’a getirtti. Matbaada 1969 yılına kadar başta Süryanice olmak üzere Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar ile 1953’e kadar Öz Hikmet adında aylık bir dergi basılıyordu. Matbaadan geriye kalan parçaların bir kısmı Manastır’da diğer bir kısmı da Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde sergilen-mektedir. 

Manastır bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biridir. Mardin Metropoliti’nin ikametgahı olan Deyrulzafaran Manastırı, dünyanın dört bir yanına dağılmış Süryaniler tarafından dua ve bereket almak için ziyaret edilir. Yine binlerce yerli ve yabancı turist, kısa veya uzun bir yol kat ederek Manastır’ı ziyaret etmektedirler.
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com


Mardin’de neler yapılır?

Süryaniler, Araplar, Kürtlerin beraberce yaşadığı kozmopolit bir yer Mardin. Her şey birbirini tamamlıyor sanki. Orada Arap olmasa Süryani de olmayacakmış gibi.,. Sokakları adım adım dolaşırken bunu hissedebiliyorsunuz.  Manastırdan çıkıyor camiye giriyor, kilisede bir mum yakıp yolunuza devam ediyorsunuz. Sokaklar kalın upuzun duvarlarla çevrili. Kaldırımlar değil de tarihi duvarlar yolunuzu bulmaya yardımcı. O kalın taş mimariyi seyrederken bir de bakıyoruz başladığımız yere qeri gelmişiz bile. Bir cadde var ki, ona 1.Cadde diyorlar, tüm çarşıyı içinde barındırıyor.  Max.1 kilometrelik uzunlukta ve tüm şehir o caddenin ya altında ya da üstünde konuşlanmış durumda. Oteller ve presantable yaşam daha çok üstte. Altta ise gerçek Mardin yaşamı… 1. Cadde’de yemekten tutun hediyelik eşyalara, banka şubelerine kadar aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz. Tabii ne aradığınıza bağlı. öyle alışveriş merkezleri, büpyük dükkanlar beklememek gerek. En büyük market bakkaldan hallice… Eski zamanlardaki gibi… Daha büyük alışverişler için Yeni Mardin’e iniliyor.


1.Cadde’nin sonunda Sabancı Müzesi karşılıyor bizi… Müze beklentimizi karşılamıyor. Eserlerden çok çok fotoğraflar; anlatıyor Mardin’in tarihini. Kopyanın kopyası diyebiliriz. Mardin Müzesi’nden eserlerin de fotoğrafları bulunuyor. Ne yazık ki biz Mardin Müzesi’ne gidemedik çünkü tadilattaydı. Ve en az Eylül 2014’e kadar da kapalı kalacak bilgisini aldık…  Pek de umduğumuzu bulamadan 1. Cadde’den boylu boyunca inerken aşağıda onlarca gümüş telkari dükkannına rastladık. Hepsi muhteşem bilezikler, yüzük ve küpelerle dolu… Kesinlikle hediyelik pek çok şey bulabilirsiniz… Ancak çok çok daha iyileri Midyat’ta! Midyat’ın gümüşçüler çarşısında adeta başınız dönüyor… (Ki Midyat başka bir yazının konusu…) Yine de buradan birkaç hediyelik seçtikten sonra; sokakta hemen her köşeden gelen kahve kokuları başımı döndürüyor…PSX_20140411_213543

Mardin’e özel kahveleri için bile gidilir (yine abarttım, internetten satılıyor). Her kahveci mutlaka bir kahve ikram ediyor. Hiç abartmıyorum hemen her gün  tüm kahvecilere uğradım, biraz muhabbet biraz sohbet derken hepsinde mutlaka kahvemi içtim… Bir sürü de kahve aldım ama evde yaptıklarım orada içtiklerim gibi olmuyor… Mardin kahvesinin (Special Dibek Kahvesi diyorlar)çok hafif bir içimi var. Sütlü kahveye benziyor ama aromalı; içerisinde kakule, menengiç, kahve çiçeği, antep fıstığı özü & aroması bulunuyor. Muhteşem bir lezzet…


Kahve demişken Mardinliler o kadar sıcakkanlı ki; biriyle sokak arasında sohbet ettiğinizde hemen sizi eve kahve içmeye davet ediyorlar. İşte Ayhan teyze onlardan biriydi. Ve en ilgi çekici evsahibi… Ayhan teyze bir Süryani… Kaldığı ev kilise vakfına ait. Birkaç aile ortak avluya bakıyor. Neredeyse tüm akrabalar… Kırklar Kilise’sinde tanıştık. Bizi evine davet etti. Oturma odası tam bir kilise gibi; İsa, Meryem, mumlar…  Şarap yapıyor, satıyor… Daha bilimum şeyler. Onunla sohbet etmek güzel…  Sıkılgan kocam, karnı acıkan bir çocuğum olmasa sabahı ederim. Ama çok vakit yok. Daha Manastır ve Medreseyi dolaşacağız.  Sonra da yemeğe…  Peki Eski Mardin’de nerede ne yenir?
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com





Mardin’de Ne Yenir?

Cercis Murat Konağı: İlk gün yemek yemek için ilk gittiğimiz yer Cercis Murat Konağı idi. Ünlü bir yer. Manzarası muhteşem. Konakta garsonların da kılık kıyafetleri janti… Sırf bu nedenlerle olsa gerek çok pahalı bir yer. 2 yemek hemen hemen 100TL’ye patlıyor. Lezzet; 10 üzerinden 4! (Tabii ben et sevmez bir insanım. Eşimin verdiği not daha iyi… )Ama yine de öyle çok abartıldığı gibi değil.Yine de merak buyurup giderseniz de; Cercis Murat Konağı ‘nda en güzel yemek Dobo. Kuzudan yapılıyor; içinde bademler var ve etoburların seveceği cinsten.  Mutlaka çilekli, bademli, rokalı özel salatalarından bir kuble de ortaya söyleyin…


Kebapçı Rıdo: Gerçekten gidilmesi ve kebap yenilesi bir yer. Fiyatlar fena değil… En azından İstanbul’da ortalama bir kebap fiyatı…  Süryani teyze Ayhan özellikle önermişti bize Kebapçı Rıdo’ya gitmemiz gerektiğini; gidene kadar Rido, Rudo bilimum her türlü ismi yakıştırdım. Ulvi bir anlam bile yükledim isme… Ancak Rıdo’nun yalnızca Rıdvan’ın kısaltması olduğunu öğrendiğimde; hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Gidin mutlaka; ama şimdilik kredi kartı geçmiyor; belirteyim…

Del Mar Cafe: Kahvaltısı mutteşem mekan… Çalışanları da oldukça kibar… Kürtçe şarkıların çokça çaldığı mekanda Ahmet Kaya’ya da doyduk… Yalnızca kahvaltı konusunda değil, günün hangi saatinde giderseniz gidin; yiyecek aparatif şeyler ve yemekler bulabiliyorsunuz. Üstelik oldukça samimiler. Kötü bir şeyi önünüze sunmaktan imtina ediyorlar…  Mutlaka gidin hatta tüm sabah kahvaltılarını orada yapın…

Sadık Künefe: Kim ne derse desin, yıllar boyunca tatlı ve tatlıcı deyince ilk aklıma gelecek mekanlardan Sadık Künefe… Hayatımda hiç bu kadar lezzetli künefeler yememiştim. Tatlı sevmeyen bir insan olarak Mardin’de konakladığım 4 gün boyunca hemen her gün en az 1 kez gittim bu tatlıcıya. Lezzetinden öte sıcakkanlı çalışanları insanı gerçekten mest ediyor.  Künefe istiyorsunuz, çocuğunuza kocaman bir dondurma ikram ediyorlar…  Künefenin yanında bir koca tabak Antep ezmesi muhteşem… Gidin!

Antik Sur Restoran:
Mardin’de kesinlikle gidilmemesi, adım bile atılmaması gereken bir yer. Yalnızca turist kazıklamak üzerine kafa yoran bir mekan çünkü. Yedikleriniz lezzetsiz ve kötüyken üstüne Boğaz’da yemek yiyebilececeğiniz parayı bu mekana veriyorsunuz.  Girişte hemen menü bulunuyor ama hiç bir yemeğin fiyatı gelen hesapla örtüşmüyor. Örneğin Antik Sur Restoran’da bir kaburga dolması, 3-4 meze ve küçük rakının toplam fiyatı 200.00TL! Dinleyeceğiniz 2-3 türküyse de dinlemeyiveyin!
MARDİN BİLEN TAKSİ 0541 440 2017
www.bilentaksi.com



Mardin Otelleri

Erdoba Elegance Hotel

Erdoba Evleri Selçuklu Konağı

Reyhani Kasri Hotel

İzala Hotel

Erdoba Evleri Osmanlı Konağı

Antik Tatlıdede Konağı

Büyük Mardin Oteli

Kadim Hotel

Dara Konağı

Zinciriye Otel

Turabdin Hotel

Erdoba Evleri Babil Konağı

Shmayaa Hotel

Matiat Otel

Yay Grand Hotel

Artuklu Kervansarayi Oteli

Hilton Garden Inn Mardin

Maridin Otel

Tuğhan Hotel Mardin

Gazi Konağı

Güncelleme Tarihi: 12 Ocak 2017, 18:08
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER