İstiklal Marşının Kabulü, Mehmet Akif Ersoy

Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını sembolize eden ve milli marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmış, Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir.

İstiklal Marşının Kabulü, Mehmet Akif Ersoy
 İstiklal Marşının Kabulü, Mehmet Akif Ersoy 

Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını sembolize eden ve milli marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmış, Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir.
Kurtuluş Savaşı esnasında Türk milleti zorlu bir mücadeleye girişmişken Milli Eğitim Bakanlığı milli bir marş ihtiyacı duymuş ve bunun için 1921 yılında bir şiir yarışması düzenlemiştir. Bu yarışmaya 724 şair eser göndermiş ve eserlerinin milli marş olarak kabul edilmesini istemişlerdir. Mehmet Akif Ersoy bu yarışmayı kazanan kişiye para ödülü verileceğinden başlangıçta yarışmaya katılmak istememiştir. Fakat o dönemde Milli Eğitim Bakanı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ısrarı üzerine ödülü almamak şartıyla şiirini yarışmaya göndermiştir.
Mehmet Akif’in Kahraman Ordumuza başlıklı şiiri yapılan bu yarışmada birincilik kazanır. O yıl düzenlenen beste yarışmasında da  Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi kabul görmüş ve İstiklal Marşı 1924’ten 1930’a kadar bu beste ile söylenmiştir. 1930’dan sonra ise milli marşımız Zeki Üngör’ün bestesi ile çalınmaya başladı.


İstiklâl Marşı 
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; 
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; 
O benimdir, o benim milletimindir ancak. 

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! 
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl? 
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl; 
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl. 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. 
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! 
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım; 
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım. 

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; 
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var. 
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, 
«Medeniyyet! » dediğin tek dişi kalmış canavar? 

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; 
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. 
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... 
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. 

Bastığın yerleri «toprak! » diyerek geçme, tanı! 
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. 
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: 
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı. 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? 
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! 
Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hudâ, 
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. 

Rûhumun senden İlâhî şudur ancak emeli: 
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli; 
Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli- 
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli. 

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım; 
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, 
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım! 
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım. 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! 
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. 
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: 
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyyet; 
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
 
Mehmet Akif Ersoy



Mehmet Âkif Ersoy Kimdir?


 Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873’te İstanbul'da, Fatih ilçesi Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi.

Annesi Buhara'dan Anadolu'ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise Kosova doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi'dir. Babası, ona ebced hesabıyla doğum tarihini ifade eden "Ragîf" adını verdi. Fakat telaffuzu zor geldiğinden arkadaşları ve annesi ona "Âkif" ismiyle seslendi, zamanla bu ismi benimsedi.

İlk öğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başladı. İki yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1882). Aynı zamanda Fatih Camii'nde Farsça derslerini takip etti. Mehmet Âkif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde hep birinci oldu.

Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu. 1888’de okulun yüksek kısmına devam etmekte iken babasını kaybetti. Ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması aileyi yoksulluğa düşürdü. Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı aynı arsa üzerine küçük bir ev yaparak aileyi bu eve yerleştirdi.

Mehmet Âkif öncelikle meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi’ni bıraktı. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu.  Okul yıllarında spora büyük ilgi gösterdi; başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katıldı; şiire olan ilgisi okulun son iki yılında arttı. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitirdi. Daha sonra bu okulda Türkçe öğretmenliği yapacaktır. Resimli Gazete’de Servet-i Fünun Dergisi'nde şiirleri ve yazıları yayımlanacaktır.

Mehmet Âkif’in hem öğrencilik hem de hocalık yaptığı bu mekânda bugün  İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi hizmet vermektedir. Mehmet Âkif ve arkadaşlarının yemekhane salonu bugün İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Mehmet Âkif Ersoy Fuaye Salonu olarak kullanılmakta, iç kapı üzeri ve çevresini tam kıtalarıyla İstiklâl Marşı ve Âkif’in büyük portresi süslemektedir. Aynı kampüste Mehmet Âkif  Ersoy Tarım Müzesi de yer almakta ve gençlere her fırsatta büyük şairimizi hatırlatmaktadır.

II. Meşrutiyet’in büyük etkisinde kalan Âkif, arkadaşı Eşref Edip ve Ebül’ula Mardin’in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908'de yayımlanan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı oldu. Balkan Savaşı, Çanakkale Muharebeleri ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çeşitli görevlerde bulunup,  Balıkesir'e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii'nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı ve İstanbul'a döndü.

1921'de Ankara'da Taceddin Dergâhı'na yerleşen Mehmet Âkif, 500 lira ödül konularak açılan İstiklâl Marşı yarışmasına başta katılmadı. Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Beyin teşvikiyle ikna oldu. Onun orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye'de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17:45'te Milli Marş olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışladı.

Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır’da yaşayan Milli Şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy, 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti, Edirnekapı Şehitliğinde yatmaktadır. En önemli iki eseri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır.




Güncelleme Tarihi: 12 Mart 2017, 15:59
YORUM EKLE
YORUMLAR
ıyvbn j fyh
ıyvbn j fyh - 7 yıl Önce

çok kötü

SIRADAKİ HABER